Muhtemelen hayatımda yediğim en taze yiyecekler Kyoto’da yediklerimdi. Taze pişmiş uzakdoğu lezzetleri, bol baharatlı tatlarıyla kışkırtıcıydı. Tavuk veya balık yada et seçenekleri birçok sebze ile birleşiyor yanına da mutlak surette lapa pirinç ayrıca ekleniyordu. Birçok restorant yemekten önce soğuk yeşil çay ikram ediyor. Su, ücretsiz ve siz daha istemeden buzla karıştırılmış şekilde bardağınıza her daim ekleniyor. Pirinciniz bittiğinde ister ilave istiyorsunuz, istersenizde sıcak bekletilen tencereden kendiniz alıyorsunuz. Kyoto’da yemek bazen biraz karmaşık :))
Biz ilk gün önümüze gelen ilk restorana girmiş ve ne yiyeceğimizi bilmeden sipariş vermeyi beklemiştik. Meğer restoranın içindeki makinelerden siparişimizi kendimiz girmemiz gerekiyormuş. Ekrandan istediğiniz yemeği-içeceği seçip ücretini makineye atıyorsunuz. Masanızda bir süre bekledikten sonra yemekler geliyor. İlk yemeklerimizin ne olduğunu çok anlamasak da hapur hupur yemiştik. Her yerde lezzetli birşeyler bulmanız mümkün.
Pontocho bölgesi, Kamo nehrinin paralelinde daracık bir sokak. Sağlı sollu restoranların bulunduğu bu karanlık sokak sadece fenerlerin cılız ışığıyla aydınlatılıyor. Bazı restoranların kapısında kuyruk oluşmuş. Her biri öyle çekici ve esrarengiz ki, kapılarda asılı bayrakları çekip içeri bakmaya kalktığınızda neyle karşılaşacağınızı bilmeden büyük bir heyecan duyuyorsunuz. Bu dar sokakta yürüyüp hangi kapıyı açacağımızı düşünürken açık olan bir kapı gördüm. Önünden geçerken başımı içeri çevirdiğimde hayatımda gördüğüm ilk ”Geyşayla” karşılaştım. O kadar heyecan vericiydi ki, Memoirs of a Geisha filmindeki sahneler geçti gözümden bir bir. Küçük japon kızın yıl yıl büyümesi, eğitimleri ve sonunda gerçek bir geyşaya dönüşmesi. O sırada siyah ayakkabıları kapıya yakın merdivene konmuş önemli biri olduğu belli olan takım elbiseli adamın ceketi giydiriliyordu. Bembeyaz makyajı ve yeşil kimonosu ile ellerini birleştiren bu kadının bedeni yolcu ettiği adama dönüktü. Akşamın bu saatinde, sarı ışıklı fenerlerin aydınlattığı bu daracık sessiz sokakta karşılaştığım bu resim bana hafızamdan hiç gitmeyecek bir ”an” yaşattı.
Sake; milli içkileri. Tadı rakının daha hafif hali gibi. Sek ve minik bardaklarda içiliyor. Yerde oturup, sosyalleşiyoruz 🙂 Japon yemekleri gerçekten taptaze ve çoook lezzetli.
Bunun haricinde tripadvisor’da en iyi puan almış bir sokak suşicisine denk geldik birgün. Yine kapıdaki sırayı görüp denemeye karar verdik. Bu bir beefsuşi’ydi ve i-na-nıl-mazzdı! Buraya gelirseniz mutlaka deneyin.
Tabiiki Japon yemeklerinin vazgeçilmezi RAMEN. Bir noodle çorbası. İçine konulan makarnanın kalınlığına göre seçim yapıyorsunuz. Deniz ürünlü, vejeteryan veya tavuklu seçenekleri var. Bence en iyi yiyeceğiniz yer, Kyoto’nun mısır çarşısı kıvamındaki Nishiki Market. Burası bizim kapalı çarşımıza benzeyen, bol baharat ve yemek kokulu bir pasaj. Gezilmeli, alışveriş yapılmalı ve Ramen yenmeli-içilmeli 🙂
Masalara monte edilmiş mini ocaklarda sipariş ettiğiniz eti pişirdiğiniz restoranlar var birde. Bunların çoğu kobe etini kullanıyor. İnce dilimlenmiş, kalın kesilmiş irili ufaklı seçenekler menüye eklenmiş. Pirinç yine ücretsiz ve sınırsız. Su da öyle. Kendin pişir kendin ye. Japonya da mangal, ohh misss :)) Kyoto’da yemek bir harika :))
Kyoto’da yemek konusunda son olarak Kaiten Zushi’ler. Bunlar masalardaki ekranlardan boyutlarına göre sipariş ettiğiniz tabakların kayan bir bant üzerinden size ulaşmasıyla karnınızı doyuran restoranlar. Çok ucuz, çok lezzetli bir nigiri cenneti (yani bir top pirinç lapası üzerine kondurulmuş balık). Sipariş verdikçe veriyorsunuz. Boş tabaklar önünüzde birikiyor, yükseliyor :)) Siz daha çok daha çok yemek istiyorsunuz. Aman allahım, buna dur demek çok zor :)))
NEREDE KONAKLAMALI?
Aslında otobüs sistemi iyi yerleşmiş olduğundan nerede kalırsanız kalın sorun yaşamazsınız. Gezilecek yerler için zaten her gün 500 yen verip o otobüse bineceksiniz :)) Gion bölgesine yakın bir yerde kalırsanız elbetteki daha avantajlı olacaktır. Bir de bütçeniz izin veriyorsa Japon stili otel olan Ryokanlarda kalın. İşte ozaman bu şehirdeki japon yaşamını yatağınıza kadar hissedeceksiniz 😀 Lakin bu otellerde kendi yatağınızı kendiniz kuruyorsunuz. Yer yataklarında uyuyor, yerde oturuyor ve bolca japon çayı içiyorsunuz 😀 Eğer aksini istemezseniz sabahları japon kahvaltısı var. Biz kahvaltı konusunda Japonlara ayak uyduramadık. Tek sevmediğim yeme kültürü bu oldu. Nerde peynir? Nerde zeytin?
Bizim kaldığımız Ryokan da birçok japon otelinde olduğu gibi her gün temiz kimono verildi. Yatağınızı kurup, kimononuzu giyip öyle uyuyorsunuz. Bakın, kullanım klavuzu bile yapmışlar 😀
Kaiten Zushi Restoran videosu için tıklayınız.
Otel: Kyomachiya Ryokan Sakura Urushitei