DUBLİN YEME – İÇME REHBERİ

Dublin, İrlandalı grupların müzikleriyle şenlenen barlarıyla ünlenmiş olsa da yemek konusunda da çok başarılı. En başta ülkenin geçim kaynağının hayvancılık. Kırsala olan gezilerinizde çayırlarda özgürce otlayan hayvanları görmeniz, etin lezzetini tahmininize yardımcı olacak. Özellikle fabrikasyon et yediğimiz ülkemizden buraya gelince, kırmızı etin, tavuğun tadını hatırlamak için hep et yemek isteyebilirsiniz :)) Ayrıca yemyeşil çayırlarda gezen benekli ineklerin sütleriyle yapılan dondurmaları, Dublin’e uğrama nedenleri arasında. 

Kısa süren İrlanda gezisinin büyük bir kısmını yeme – içme rehberini hazırlayabilmek için harcadım. Daha öncesinde ince ince araştırdığım restoranlar ve evinde kaldığımız ailenin lokal önerileriyle zenginleşen değerli bir rehber ortaya çıktı. Eğer yolunuz Dublin ‘e ve İrlanda’nın keskin manzaralarına düşerse, bu rehber işinize yarayacaktır. Haydi başlayalım!

BROTHER HUBBARD

İki ortağın önce sadece kahve ve kek ile başlayıp, genişleyen bir menüye hitap ettikleri bir yerdeyiz şimdi. Burası zamanla menüye kahvaltı, öğlen atıştırması, akşam yemeği hatta bir de yemek kitabı ekledikleri bir cafe. İrlanda geleneksel yiyeceklerinden farklı, özgün ve orijinal bir yer. Diyorlar ki; ”Farklı olmayı seçtik. Şüphesiz menüde İrlanda kahvaltısı veya Benedict yumurtası harika olurdu ama biz bu klasiklerden kaçınmaya karar verdik. Öğlen yemekleriyle büyük bir kızartma veya bir şişe Coca-Cola alamayacakları için bazen müşterileri kaybettik ancak çok daha fazla müşteri kazandık. Yiyeceklerin daha fazla yaratıcı olması gerektiğine inandık.” Kahvesi ve kahvaltısını tatmadan asla Dublin’den geri dönmeyin. Mükemmel bir bakış açısı! 

 

SASHA HOUSE PETİTE

Dublin’in ilk Fransız/Slav kahve ve pasta evi. Kendi mikro kavrulmuş kahvelerini üretiyorlar. 250gr’lık paketlerde satışı olan kahvelerden satın alabilir veya minik sevimli atmosferinde lezzetli tatlılarıyla kahvenizi içebilirsiniz.

 

BOBO’S BURGER

Şehirdeki en iyi burgerci. İrlanda sığırlarından yapılma köfteleri birçok farklı seçenekte malzemeyle birleşerek güzel bir menü oluşturulmuş. Her öğlen uğrasak sıkılmadan yiyebilirdim. 4 günlük seyahatte sadece 2 kez uğrayabildik. Salataları ayrı güzel. Keçi peynirli pancarlı salataya bayıldım. Farklı tatlar denemek isteyenler için seçenekler çok. Mesela siz hiç ananaslı burger yediniz mi? :))

Dublin yeme içme rehberi

 

ELEPHANT AND CASTLE

Temple Bar sokağındaki kereviz sapı iliştirilmiş soslu tavuk kanadı sepetiyle meşhur restoran. Menüdeki diğer seçeneklerinde en az onlar kadar lezzetli olması, tavuk kanatlarının popülerliğinin önüne geçemiyor. Bir tabağı asla bitiremiyorsunuz, öyle büyük. Yanına bir şişe Red Ale iyi gidiyor. Yorkshire Pudding ile servis edilen kızarmış kuzu karnı, lezzetten bayılma sebebim olabilirdi. New York’ta da şubeleri var ve çok popüler. Gelmeden önce rezervasyon yapmak şart. Yoksa ortalama 1,5 saatlik bekleme süresi olan listeye isminizi yazdırmak zorunda kalabilirsiniz. İnsanlar bekliyor vallahi. Biz bile bekledik :)) 

 

 

LAS TAPAS de LOLA

İspanyol Anna ve İrlandalı Venessa aileleri ve arkadaşlarıyla vakit geçirecekleri bir yer bulma arayışındalarmış. Arayış, bu İspanyol restoranını açmaları ile son bulmuş. Çocukluğunda tarifleriyle ün salmış Büyükanne Lola’nın yemek pişirme tutkusundan etkilenen Anna’nın, leziz ve çeşitlendirilmiş bir menüye sahip bu mekanı insanı eğlendiren bir havaya sahip. Şarapları ve sangriası harika. Bir tapas cenneti bulmak için aramanıza hiç gerek yok. Garsonları çok ilgili,kibar ve eğlenceli. Rezervasyon yapmak gerekebilir. Yada sırada beklemeye değer, emin olun. 

 

COCOA ATELİER

Çikolata deyip geçmeyin. Çoğu satın aldığımız çikolatanın içinde gerçek kakao bulmak zor. Caco Atelier, Dublin’deki tek özel çikolata butiği ve kakao çekirdeklerini Dominik, Venezuela gibi ülkelerden temin ediyorlar. Çikolatalar, 20 dakika uzaklıktaki üretim mutfağında günlük olarak yapılıyor. Katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermiyor. Bir bardak viski yanına iliştireceğiniz Chili biberli çikolataları denenmeli. Makaronlarını ise pembe şampanya ile öneriyorlar.

 

MURPHY’S ICE CREAM

”Yaptığımız çok bir numara yok, sadece en iyi ve taze malzemeyi kullanıyoruz.” diyorlar. Birde nadir bulunan Kerry cinsi ineklerin sütünü tercih ediyorlar. Irish coffe li dondurması dillere destan. 1 büyük top dondurmanın 4 euro olduğunu düşününce, evet biraz pahalı! Ama biliyorum, o serin ve bulutlu Dublin akşamında, bu önerim için bana teşekkür edeceksiniz. 

 

TEMPLE BAR

Burası aslında barlar sokağının bulunduğu bölgenin adı. Ama aynı zamanda turistlerin çok fotoğrafladığı barın da ismi. İçeriden gelen müzik sesleri mi yoksa binanın üstünden sarkan çiçeklermiydi bizi çeken, bilmiyorum. Ama bu bara her turistin en az bir kere adım atmışlığı olması lazım. Bara ulaşan yolun üzerine bira kapakları yapışmış ve öylece kalmış. Dublin’de bar yolları bira kapaklı oluyor, bunu bir öğrenelim önce :))

Barın içinde İrlandalı önemli isimlerin heykelleri mevcut. Elinizdeki slout (siyah) birayı yudumlarken bir bakmışsınız James Joyce ile aynı masada oturuyorsunuz. İrlanda’da bir barda canlı müzik olmazsa orası pub’dan sayılmıyor. Bu bence çok havalı. İrlandalı müzik gruplarının başarısı ortaya çıktığı gibi mekanlara apayrı bir kimlik oluşturuyor. Ada insanı sarhoşluğu seviyor. Asla taşkınlık etmeden ama ayakta da duramayacak kadar sarhoş. Sabahın 6’sında, öğlen yemeği yerken veya akşam 6:30 da pubların kapısından içeri girerken zil zurna insanlar göze çarpıyor. En sevdikleri, Guinness’in gururu siyah bira olsa da denenecek birçok farklı seçenek var. Bira ortalama 5-8 euro arasında.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

 

LONDRA YEME – İÇME REHBERİ

Londra’da Oblix’te akşam yemeği yerken manzara izlemek elbetteki her turist için en havalı hareket olabilir. Ancak ben yine de ara sokaklardaki kapılarında kuyruk olunan minik restoranları tercih ederim. Hem o havalı ve insanı gerim gerim geren ingiliz aksanı, hemde ultra lüks mekanlar sancılı kasılmalar yaratırken diğer tarafta hoşsohbet servis personeli sizin için hesap kutusuna 2  adet ciklet bırakır. Dünyanın hangi ülkesinde olursan ol lokal ve kişilikli mekanlar her zaman kazanır. Okyanus mavisine boyanmış minik dükkandan yayılan kahve kokusu sizi içeri davet ederken, tehditkar yan komşu aklınızı çelebilir. Londra ‘da seçim yapmanın en doğru şekli en minik ve basit görünen sayılabilir. Kahve-Kahvaltı kültüründen başlayıp on numara akşam yemeği seçeneklerine doğru birkaç öneriyi Londra yeme – içme rehberinde paylaşalım.

 

  1. ATTENDANT

    Filte kahve yanında bir parça ev yapımı taze kiş yada avokado üstü poached egg isteyen? Mükemmel kızarmış ekmeğe ve harika biber sosuyla favori.  Sabahları kahve içmeden ayılamam diyenler yolunu east London’a sınır Shoreditch bölgesine çevirsinler. Adım başı tasarım mağazalarına girip çıkarken kahvecilerin bolluğuna şaşıracaksınız. Attendant’a underground ile Old Street durağında inip 7 dakikalık yürüyüşle ulaşabilirsiniz.Londra gezi rehberi
  2. MARKET CAFE

    En huzurlu cafe ünvanını rahatlıkla verebilirim. Kanal manzaralı masalarından mı yoksa Broadway Market’in huzur kokulu havasından mı bilinmez bu cafe gerçekten çok rahat. İyi ışık alan ferah alanı iş maillerini kontrol etmek, kanal civarında sabah yürüyüşünden sonra hatrı sayılır bir flatwhite içmek için ideal. Eğer klasik araçlardan hoşlanıyorsanız kanal tarafındaki masada oturup Andrews caddesinin 1940 doğumlu yaşlı kurtu Citroen 7C Berline ‘ini gözleyebilirsiniz :))Londra yeme, içme rehberiLondra yeme içme rehberi
  3. ELECTRIC HOUSE

    Sabah kahvemi füme somon eşliğinde çırpılmış yumurtasız içemem diyenlerdenseniz sizi Notting Hill’e çağıralım. Sağlam kahvaltı menüsünde herkese hitap eden seçenekler mevcut. Benim favorim elbette Scrambled eggs, smoked salmon. Ama klasik ingiliz kahvaltısı da hakkını veriyor. Kahvaltı dan sonra birbirinden tatlı vintage dükkanlarında kendinizi kaybetmek serbest. Ayrıca eve getirmek için az ilerideki Coffe Company’den birkaç paket kahve çekirdeği almayı sakın ama sakın ihmal etmeyin.Londra yeme, içme rehberi
  4. PAPER & CUP

    Shoreditch te sokaklar çılgın grafitilerle süslü. Fotoğraf avına çıkılan günün öğlen saatlerinde ferah bir nefes almak için şirinler mavisine boyanmış Paper & Cup, Bethnal Green’deki sessiz sokağında sizi bekliyor. İyi bir latte yanında bir parça brownie iyi gider. Bu minicik dükkanın önünde fotoğraflanmayana kahve vermiyorlar haberiniz olsun :))IMG_9091
    Londra Rehberi
  5. BUSABA

    Defalarca gidip bıkılmayacak restoranlardan biri. Thai yemekleri sevenlerin cennete düşeceği, girişinde sizi tütsülerle karşılayan minik bir budha’nın bulunduğu restoranın birkaç şubesi bulunuyor. Gittiklerim arasında Covent Garden’dakini tek geçerim. Pad Thai özlemine ilaç gibi gelen menüde en popüler tercihler işaretlenmiş olsa da başlangıç olarak sürpriz lezzet kalamarı sakın ola atlamayın, pişman olursunuz.Londra yeme içme rehberi
  6. VAPIANO 

    Çok seçenekli bir italyan restoranı. Tabii ki her çeşit makarna var. Gözünüzün önünde pişirip istediğiniz sosa buluyorlar. Akşamları oldukça kalabalık oluyor. Oxford street istasyonunda inip Urban Outfitters mağazasının yanındaki sokaktan girdiğinizde yürüme mesafesinde.
  7. WAHACA

    Alev alev bir Meksika mutfağı. İçkileri ve enfes tacolarıyla kendinizden geçebilirsiniz. Menü de seçim yapmakta kendime bile yardım edememişken size herhangi bir öneride bulunmayacağım. Yerinizde olsam gözlerimi kapatıp parmağımı menüde gezdirirdim. Çürük çıkma ihtimali yok denecek kadar az. Soho ve Covent Garden’da şubeleri var. İçeri girerken sıra beklemeniz muhtemel. Dert etmeyin, bekleyin.Londra yeme rehberi

  8. SPAGHETTI HOUSE

    Her Majesty’s de en uzun süre aralıksız oynan Operadaki Hayalet için biletiniz varsa çok şanslısınız. Peki müzikalden önce karnımı doyurayım, bir de tiyatro binasına yakın olsun diyorsanız Spaghetti House iyi bir seçenek. Çalışanların hepsinin İtalyan olduğu restoran Her Majesty’s nin hemen karşısında bulunuyor. Müzikalin başlamasına 15 dakika kala neredeyse tüm masalardan ”check please” nidaları yükselirken oyuna geç kalmamak için tedbirli davranın. Gerçi tüm garsonlar çok sıcakkanlı ve oyuna gideceğinizi tahmin ederek hızlı davranıyorlar.IMG_9251

  9. FLAT IRON
    Islak kereste kokulu mekanda kanlı canlı sulu bir et yemek isterseniz biraz sıra bekleyebilirsiniz. Beklerken biraz mısır cipsi hiç de fena fikir değil. Patates kızartması ve taze yapım soslar isteğe bağlı. IMG_9449
    IMG_9441
  10. MILK TRAIN

    Yemek için uğrayanından çok instagram fotoğrafı çekmek için uğrayanı çok olan harika bir dondurmacı. Bana kalırsa fikri harika. Külahtaki dondurmayı öyle güzel süslüyorlarki, yemeyip yanında yatmak istemek demek bu oluyor. Önünde her daim bir kuyruk var. Sıra beklerken dondurmanızın şeklini belirliyorsunuz. İster vanilyalı dondurma üstüne pembe şekerlemeler serptirip etrafını pamuk şekerle bulutlandırın, ister çikolatalı dondurmanın üstüne kurabiye yapıştırtın. Seçeneklerin her biri ortalama 1 sterlin. Londra’da harika bir instagram fotoğrafı için dondurmanız biraz pahalıya gelse de, sonuç sizi tatmin edecektir :))
    Londra gezi rehberi

 

 

 

Fotoğraflar: Tuğçe TÜZÜN – Yiğit Ali TÜZÜN

 

BALI FOOD

Bali’de ne yenir? 

Continental food istediğiniz anda kurtarıcınız olabileceği gibi Bali yemeklerini ısrarla denemenizi tavsiye ediyorum. Biz Bali’de bulunduğumuz süre zarfında 2-3 öğün dışında genelde bali yemeği tercih ettik. Her denediğimiz çeşitte apayrı lezzetlerle karşılaştık. Bazen Balice yazılmış yemek isimlerinden şansımıza güvenerek seçim yaptığımızda şaşkınlık veren lezzetler tattık.

Bali food

Otelimizin menusunde bol seçenekli Smoothieler ve çeşit çeşit sağlıklı içecekler vardı. Enerji veren, detoks yapan yada bol lifli. Bali’de içtiğim o nefis smoothielerin tadı hala damağımda. Ayrıca çok ciddi bir Raw Food çılgınlığı var burada. İnanılmaz lezzetler çıkarıyorlar ortaya. Keşke, keşke daha fazla kalabilseydik de hücrelerimiz organik ve sağlık dolu besinlerden çılgına dönebilseydi. Bali’ye gitmeden uzun bir süre önce kendimi sağlıklı beslenmeye adayan ben’e harika bir jest oldu. Şımardım, keyiflendim, zenginleştim.

Şunu yazmadan geçmeyelim; içtiğiniz içeceklerin tamamı tazecik, sipariş anında sıkılmış olması bali food için en önemli kriter. Tüm smoothie lerin gerçek hindistan cevizi suyu yada sütü ile karıştırılmış olması bunların ne kadar kıymetli olduğunun göstergesi. Ülkemizde böyle tazecik tropik meyveler bulmak elbetteki zor, bulunsa bile fiyatları Bali’de bulunanların en az dört katı olurdu. Biz bulmuşken biraz fazla kaçırmış olabiliriz 🙂

Kahvaltı seçeneği dersek, Sari Organic’i ısrarla tavsiye ederim. Bir kere ulaşmak için o fosforlu yeşil pirinç tarlalarının arasından geçmeniz gerekli. Sabah güneşi Ubud’da bir harika. Sari Organic’in ayrıntılı fotoğraflarını Ubud yazısında yayınlayacağım.

Bali Food

Ubud’da Birkaç Cafe Önerisi

Evet Ubud’da sushi de yedik. Ve çok lezzetliydi :)) Biah Biah da yediğimiz muz yapraklarından yapılmış minik kasecikler şaşırtan lezzetlerdendi. Bizim pilav üstü tavuk dediğimiz tarzda yapılan pirinç üzerine biber ve soğanla sotelenmiş tavuk çeşitli baharatlarla tatlandırılmıştı. Yanına da karides cipsleri ve tabii ki taze smoothies 🙂 Laba Laba’da yediklerimiz ise Bali tatili boyunca en şaşırtıcı olanı ve en ucuzuydu. Ali, mis gibi bir Balık çorbası istedi. Tadına bakınca bende kaşıkladım da kaşıkladım 🙂 Eğer giderseniz, caddeye bakan masaya oturup o çorbayı mutlaka için. Tripadvisor mükemmellik sertifikalı Biah Biah, ucuz ama leziz Laba Laba, Raw cenneti Atman Cafe, hayatınızda yiyebileceğiniz en zararsız blueberry raw cake için ise Kebun’a uğramayı ihmal etmeyin. Hepsi yoga malzemeleri shoplarının inci gibi dizildiği Hanoman Caddesi üzerinde. Umarım Ubud belediyesi kaldırımlara bir el atmıştır da restoranlar arası yürüyüşleriniz bizden daha rahat geçer.

Pirinç; tüm Asya ülkelerinde olduğu gibi ana yemek. Pirinçten çok çeşitli lezzetler yaratmayı elbetteki iyi biliyorlar. O kadar çok yiyorlar ve seviyorlar ki her yer pirinç tarlası olsa bile yine de yettiremiyorlar. Pirinç, pirinç, daha çok pirinç lazım. Bali food, pirinç demek.

Pirinç yemekten sıkılmayacaksınız ama oldu ki sıkıldınız, canınız et tavuk da istemiyor. Hatta o güzelim değişik salatalar da çekici gelmiyor ve yaramazlık yapmak istiyorsunuz. O zaman hadi Mamma Mia’ya gidelim. Odun ateşinde pişirilen onlarca çeşit pizza ve mis gibi tazecik el yapımı makarnalar var. Yalnız uyarayım… Seçemeyeceksiniz! O sebepten çok ama çok aç gidip, birkaç çeşit farklı pizza veya makarna deneyin. Başlangıç olarak sakın ha sakın bruschetta larından istemeden etmeyin. Domatesi ağzına sürmeyen Ali, büyük bir iştahla bruschetta yedi.

Bali bizi her şeyde olduğu gibi yemek, içmek konusunda da defalarca mutlu etti.

Yaşasın Bali Food… Yaşasın Raw Food… :)))))

Afiyetle.

 

 

ADANA’DAN HATAYA LOKMA LOKMA

Düğün sezonunu Hatay’da açtık bu yıl 🙂 Hatay, Adana ya yakın olunca bir lezzet gezisinden alamadık kendimizi. Böyle olunca gitmeden 1-2 gün az yiyelim de orada telafi ederiz mantığıyla Hatay uçağına biraz midemiz boş bindik 🙂 Neredeyse uçaktan iner inmez Uzun çarşı’ya yol aldık. Hatay’da vaktimiz kısıtlı, ufak bir şehir turu ve yemek sonrasında düğün için hazırlık. Uzun çarşı, kapalı çarşımıza benzeyen ve yerel ürünlerin satıldığı, lokantaların olduğu bir çarşı. Mis gibi güneşte kurutulmuş biber salçasının kokusu, domatesin rengiyle yarışırken,gözümüz yan taraftaki künefecide 🙂 Evin 6 aylık salça alışverişini yaptıktan sonra sonunda karnımızı doyuracağımız Kasap’a ulaşıyoruz. Biraz şans eseri aslında. Dışarıdan bakıldığında bir minik bir kasap gibi duruyor. Fakat içeri girdiğimizde bir restoranla karşılaşıyoruz. İsmi: POC KASABI Siparişlerimiz belli. Bir tepsi bir kağıt kebabı :)) Hemen buz gibi bakır kapta ayranımız geliyor yanında yeşilliklerle. Off off diye diye yiyoruz afiyetle :))

Tıka basa doyduktan sonra sıra tatlı da. Onun içinde yine çarşı içinde közde pişirilen bir tatlıcının dükkan önündeki minik taburelerine oturuyoruz. O nefis künefeyi yerinde yedikten sonra yönümüzü Saint Pierre Kilisesine çevirdik. Dağın içine doğru taşlar oyularak oluşturulmuş minicik bir kilise burası. Görülebilir de görülmeyebilir de 🙂

IMG_8032IMG_8044IMG_8042 IMG_8049-horz

Otele dönüp hazırlık yaptıktan sonra Hatay düğününün nefis mezeleri eşliğinde eğleniyoruz. Güneş ve Aline tekrar mutluluklar diliyorum canımlar 🙂 Yarın, Adana’dayız. Elimde lezzet dolu bir liste var 🙂 Sabahtan gece uyuyana kadar yemek yiyeceğiz :))

IMG_8082

Sabah otelden ayrıldığımız gibi Adana’nın yolları taştan,sen çıkardın beni baştan edalarıyla yola koyulduk. Zaten mesafe 190 km civarında. Yani Adana’ya vardığımızda baya acıkmıştık. Kahvaltı mekanımız; Birbiçer Ciğer 🙂 Adana’ya göre ciğer için geç bile kalmıştık aslında. Yine her restorandaki gibi yeşillikler bol bol geldi masamıza, ayranda yine buz gibiydi. Bir porsiyon 7 şiş. Ciğerler nefis. Ye yiyebildiğin kadar, koy şişini kenara.

IMG_8158

Biraz şehir turu lazım şimdi bize. Gelmeden bloglardan araştırmıştım biraz. Gezilecek birkaç yer var listemizde.

Adana Ulu Cami

Sabancı Merkez Camii

Taşköprü

Adana Merkez Park

Hepsi birbirine yakın. Zincirleme geziyoruz. Eğer vaktiniz varsa Arkeoloji Müzesini de gezin derim. Adananın simgesi Seyhan Nehri üzerindeki muhteşem Taşköprü gelenlerin fotoğraf çektirmeden gitmemeleri gereken yerlerden en önemlisi bence. Roma döneminden kalmış. Çok yakın bir zamana kadar araç trafiğine açıkmış ama artık kapatılmış. Bu köprü dünyada halen kullanılan en eski taşköprü olma özelliğini taşıyor. Tarihi değeri olan bu köprüden geçerek Merkez Camii ne doğru yürüdük. Oradan da Adana Merkez Parkı. Ben buranın böyle güzel olabileceğini hiç tahmin etmemiştim. 33 hektar büyüklüğündeki bu güzel parkın içinde gezmek,çimlerde yuvarlanmak, çiçekli bahçelerinde yürümek, havuzlu köprülerinden geçmek çok ama çok keyifliydi. Tertemiz, bakımlı ve zevkliydi. Ama yavaş yavaş susamaya başladık. Galiba lezzet listemize bakıp serinleme vakti gelmişti :))

20160521_125352

IMG_8160IMG_8168IMG_8279IMG_822320160521_133426IMG_8179IMG_8218IMG_8193

Kazım Büfe

Vedat Milor’un Adana seyahatindeki en beğendiği noktalara göre listelediğimiz durakların 2.si Kazım Büfe. Gazipaşa bulvarı, Toros caddesi üzerindeki bu büfeye vardığımızda önünde gördüğümüz kuyruk daha denemeden lezzetini belgeledi aslında bize. Biraz sıra bekledikten sonra serin, tadı damağımda, kalbimi çalan MUZLU SÜT ‘üm geldi. Bir muzlu süt fanı olarak bu lezzete deli oldum desem yeridir. Sanırım keçi sütüyle yapılıyor. Ve bir porsiyonu 1,5 bardak olarak veriliyor. Bıyıklarda birikmiş süt herkesi gülümsetirken, Adana’da serinlemenin en güzel yolunu bulmuş bulunmaktayız. Kazım Büfe, en kısa zamanda yine gelicem bütün sütlerini bitiricem, görürsün!

IMG_8289

En Lezzetlisi

Şimdi karnımız yavaş yavaş tekrar acıkıyor. Aslında açlık değil bizimkisi aç gözlülük. Elimizdeki listeye bakıp Şırdancı BEDO’ya doğru yürüyoruz. Buarada Adana’yı bugün yürüyerek dolaştık, hava iyiki fena sıcak değildi. Beyler ‘şırdan şırdan’ diye tezahüratta iken biz sevgili can dostum Sinem’le Adana’nın en eski kebapçısı Mesut’u arıyoruz. Şırdancı henüz hazır değil, masalar kuruluyor. Bu yüzden önce Mesut’a geçiyoruz.

Gezdiğimiz her yer esnaf lokantası kıvamında yerler. Lüks beklemeyin sakın. O tarz yerlerde var evet büyük caddelerde beyaz örtüler serilmiş masalarında kadehleri su doldurulmuş insanlar, servis edilen yemeklerini lokmalıyorlar, gördük. Ama bizim yediklerimizi yiyebilmek için ülkenin birçok yerinden insan bu şehre akın ediyor. Ellerine bu lokantaların adreslerini yazmış, sokak aralarında hatta sanayi içlerinde bu lokantaları arıyorlar. Lezzeti, ustalığı ün salmış lokantaların müşteri kaygıları yok. Fakat kaygıları yok diye de saygısından veya hizmetinden, güler yüzlerinden geri kalmamışlar. İstanbul da ve birçok büyük şehirde malesef bu sorun var. Eğer ismini sattığınız bir yer işletiyorsanız belli müşteri kitlesi rahatlama yaratabilir. Müşteri kaygısı olmayan kaba personeller isminize leke sürebilir.

Kebapçı Mesut, lezzet avcılarının iyi bildiği, kendini kanıtlamış bir halk lokantası. Ustası hakiki usta. Hatta birçok ustaya ustalık yapmış mezun etmiş ancak yine de onun gibi olamamış kimse. Gülen yüz ve samimi yaklaşımla kendinizi annenizin mutfağında en sevdiğiniz yemeği yerken hissedebilirsiniz. Boş tabağı uzatarak ”anne bir tabak daha” diyecek gibi olmanız muhtemel. Öyle de oluyor. Aç beyler şırdanı beklerken bizim tabaklarımıza sulanınca amca oradan ”vermeyin yahuu” diyor gülümseyerek 🙂 Bir süre sonra bizi orada bırakıp Şırdancı Bedo’ya gidiyorlar. Bizde fırsat bilip tam birer porsiyon daha isteyecekken amca yaklaşıp ”doymadınız değil mi? En iyisi ben size bir porsiyon daha getireyim” diyor tüm sevimliliğiyle. Hah, tam ağzımızdan aldın amcacığım, harikasın! :))

IMG_8310IMG_8319

Storie Coffee Shop

Son olarak Toros Caddesinde bir cafe keşfettik. Çok eski değil aslında yeni bir cafe, konseptine bayıldık. Bize Karaköy’deki kahvecileri anımsattı. Fakat akşam çok geç bir vakitte geldiğimiz için kapanmak üzereydi. Yine de kahvelerimiz olurken işletmecisi bayanla biraz sohbet edebildik. Hergün güzel güzel sözler paylaşıyorlar kapının önündeki kara tahtada. İçeride neredeyse tüm günü geçirebileceğiniz rahat köşeler mevcut. Kahvesi leziz. Kurabiyeleride güzel görünüyordu. Bir dahakine gündüz ilk buraya geleceğiz 🙂

IMG_8337

Net; Adana ülkedeki en iyi yemek kültürüne sahip bölgelerden biri. Bir gün yeterli. Eğer fırsatlardan ucuz uçak bileti aratırsanız mutlaka tercihlerinize Adanayı ekleyin. Kalmak zorunda değilsiniz. Havaalanı şehir merkezine oldukça yakın, sıkıntı yaşamazsınız. Gelin ve iyice doyun. Bide mutlaka Kebapçı Mesut’a gidip 2 porsiyon kebepla birazcık samimiyet yüklenin.

Sevgiler.

IMG_8296

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

                       Sinem Güneş Sedef – Gökay Sedef 🙂

KYOTO’DA YEMEK VE KONAKLAMA

Muhtemelen hayatımda yediğim en taze yiyecekler Kyoto’da yediklerimdi.  Taze pişmiş uzakdoğu lezzetleri, bol baharatlı tatlarıyla kışkırtıcıydı. Tavuk veya balık yada et seçenekleri birçok sebze ile birleşiyor yanına da mutlak surette lapa pirinç ayrıca ekleniyordu. Birçok restorant yemekten önce soğuk yeşil çay ikram ediyor. Su, ücretsiz ve siz daha istemeden buzla karıştırılmış şekilde bardağınıza her daim ekleniyor. Pirinciniz bittiğinde ister ilave istiyorsunuz, istersenizde sıcak bekletilen tencereden kendiniz alıyorsunuz. Kyoto’da yemek bazen biraz karmaşık :))

IMG_5388

Biz ilk gün önümüze gelen ilk restorana girmiş ve ne yiyeceğimizi bilmeden sipariş vermeyi beklemiştik. Meğer restoranın içindeki makinelerden siparişimizi kendimiz girmemiz gerekiyormuş. Ekrandan istediğiniz yemeği-içeceği seçip ücretini makineye atıyorsunuz. Masanızda bir süre bekledikten sonra yemekler geliyor. İlk yemeklerimizin ne olduğunu çok anlamasak da hapur hupur yemiştik. Her yerde lezzetli birşeyler bulmanız mümkün.

20160507_212430

Pontocho bölgesi, Kamo nehrinin paralelinde daracık bir sokak. Sağlı sollu restoranların bulunduğu bu karanlık sokak sadece fenerlerin cılız ışığıyla aydınlatılıyor. Bazı restoranların kapısında kuyruk oluşmuş. Her biri öyle çekici ve esrarengiz ki, kapılarda asılı bayrakları çekip içeri bakmaya kalktığınızda neyle karşılaşacağınızı bilmeden büyük bir heyecan duyuyorsunuz. Bu dar sokakta yürüyüp hangi kapıyı açacağımızı düşünürken açık olan bir kapı gördüm. Önünden geçerken başımı içeri çevirdiğimde hayatımda gördüğüm ilk ”Geyşayla” karşılaştım. O kadar heyecan vericiydi ki, Memoirs of a Geisha filmindeki sahneler geçti gözümden bir bir. Küçük japon kızın yıl yıl büyümesi, eğitimleri ve sonunda gerçek bir geyşaya dönüşmesi. O sırada siyah ayakkabıları kapıya yakın merdivene konmuş önemli biri olduğu belli olan takım elbiseli adamın ceketi giydiriliyordu. Bembeyaz makyajı ve yeşil kimonosu ile ellerini birleştiren bu kadının bedeni yolcu ettiği adama dönüktü. Akşamın bu saatinde, sarı ışıklı fenerlerin aydınlattığı bu daracık sessiz sokakta karşılaştığım bu resim bana hafızamdan hiç gitmeyecek bir ”an” yaşattı.

20160507_212610-vert

Sake; milli içkileri. Tadı rakının daha hafif hali gibi. Sek ve minik bardaklarda içiliyor. Yerde oturup, sosyalleşiyoruz 🙂 Japon yemekleri gerçekten taptaze ve çoook lezzetli.

Bunun haricinde tripadvisor’da en iyi puan almış bir sokak suşicisine denk geldik birgün. Yine kapıdaki sırayı görüp denemeye karar verdik. Bu bir beefsuşi’ydi ve i-na-nıl-mazzdı! Buraya gelirseniz mutlaka deneyin.

20160508_184830-vert

Tabiiki Japon yemeklerinin vazgeçilmezi RAMEN. Bir noodle çorbası. İçine konulan makarnanın kalınlığına göre seçim yapıyorsunuz. Deniz ürünlü, vejeteryan veya tavuklu seçenekleri var. Bence en iyi yiyeceğiniz yer, Kyoto’nun mısır çarşısı kıvamındaki Nishiki Market. Burası bizim kapalı çarşımıza benzeyen, bol baharat ve yemek kokulu bir pasaj. Gezilmeli, alışveriş yapılmalı ve Ramen yenmeli-içilmeli 🙂

Kyoto'da yemek

Masalara monte edilmiş mini ocaklarda sipariş ettiğiniz eti pişirdiğiniz restoranlar var birde. Bunların çoğu kobe etini kullanıyor. İnce dilimlenmiş, kalın kesilmiş irili ufaklı seçenekler menüye eklenmiş. Pirinç yine ücretsiz ve sınırsız. Su da öyle. Kendin pişir kendin ye. Japonya da mangal, ohh misss :)) Kyoto’da yemek bir harika :))

IMG_7681-vert

IMG_7675

Kyoto’da yemek konusunda son olarak Kaiten Zushi’ler. Bunlar masalardaki ekranlardan boyutlarına göre sipariş ettiğiniz tabakların kayan bir bant üzerinden size ulaşmasıyla karnınızı doyuran restoranlar. Çok ucuz, çok lezzetli bir nigiri cenneti (yani bir top pirinç lapası üzerine kondurulmuş balık). Sipariş verdikçe veriyorsunuz. Boş tabaklar önünüzde birikiyor, yükseliyor :)) Siz daha çok daha çok yemek istiyorsunuz. Aman allahım, buna dur demek çok zor :)))

IMG_7832-vert

 

NEREDE KONAKLAMALI?

Aslında otobüs sistemi iyi yerleşmiş olduğundan nerede kalırsanız kalın sorun yaşamazsınız. Gezilecek yerler için zaten her gün 500 yen verip o otobüse bineceksiniz :)) Gion bölgesine yakın bir yerde kalırsanız elbetteki daha avantajlı olacaktır. Bir de bütçeniz izin veriyorsa Japon stili otel olan Ryokanlarda kalın. İşte ozaman bu şehirdeki japon yaşamını yatağınıza kadar hissedeceksiniz 😀 Lakin bu otellerde kendi yatağınızı kendiniz kuruyorsunuz. Yer yataklarında uyuyor, yerde oturuyor ve bolca japon çayı içiyorsunuz 😀 Eğer aksini istemezseniz sabahları japon kahvaltısı var. Biz kahvaltı konusunda Japonlara ayak uyduramadık. Tek sevmediğim yeme kültürü bu oldu. Nerde peynir? Nerde zeytin?

Bizim kaldığımız Ryokan da birçok japon otelinde olduğu gibi her gün temiz kimono verildi. Yatağınızı kurup, kimononuzu giyip öyle uyuyorsunuz. Bakın, kullanım klavuzu bile yapmışlar 😀

IMG_7705Kyoto'da Konaklama20160510_103628-vertIMG_7740-vertIMG_709820160509_074043-horzIMG_6500

 

Kaiten Zushi Restoran videosu için tıklayınız.

Otel:  Kyomachiya Ryokan Sakura Urushitei

CHILI KOKULU TAYLAND

Tayland ‘da yemek yemek Hindistan’da  yemekten daha az cesaret istiyor bu bir gerçek. Abartıldığı kadar olmasa da hijyen şartı burada lezzetten çok sonra geliyor. Bir süredir bir uzak doğu ülkesinin tütsü kokusunu solumak, Budizmi yaşamak, gezi programlarında gösterilen deniz mahsüllü noodle ve pirinç yemeklerini tatmak için fırsat kolluyorduk. Bunun için en iyi tercihin Taylan olacağından emin olarak yaklaşık 9,5 saatlik yolculuğa katlanmak zor olmadı.

Eğer siz bir gezginseniz, lokal mutfaklar, sokak yemeklerinin her zaman ilk tercih olması gerektiğini bilirsiniz. Özellikle bu ülkede, evlerde yemek neredeyse hiç pişmiyor. Sokakları tam bir chili-et kokusu sarmış. Ve bu sabahın ilk ışıklarıyla beraber başlıyor. Kahvaltı kültürü hiç yok, uyanır uyanmaz işe gitmek için sokağa çıktığınızda arabalarda kurulmuş tezgahlardan şişe geçirilmiş etlerden tırtıklıyorsunuz 🙂

 

20150411_211007-horz

 

Mutfaksız Tai Halkı

Burada yemekler neredeyse gözünüzün önünde yapılıyor. Konulacak malzemeler hazır. Ne istediğinizi söylüyorsunuz ve pıt pıt malzemeleri tavaya koyup pişirip plastik tabaklar veya şeffaf poşetlere koyup eline veriyor. Sende bir kenara çekilip hanım hanım yiyorsun afiyetle. Halktan birçok kişide poşetlere konulan yemekleri evlerine götürüyor. Dışarıda sokaklar muazzam birer mutfakken evde yemek pişirmek gereksiz kalıyor tabi böylece.

 

Tayland yemekleri

 

Noddle zaten çok severiz ailecek. Ama burada bambaşka. Deniz mahsullüler vazgeçemediklerimiz oldu. Kocaman karidesler, yengeç eti gibi deniz mahsulleri taptaze ve ucuz. Hayatımda yediğim en jumbo karidesi galiba burada yedim 🙂

 

20150408_215110

20150408_125348-horz

 

Aklınıza gelebilecek her yerde yemek yedik sanırım. En iyi restorandan en köhne sokak tezgahına kadar. Sokaktaki yemeklerin lezzet üstünlüğünü hijyensizliğe bağlamak  mı yoksa genelde en aç olduğumuz zamanlarda tercih etmemizin sonucumu desek bilinmez ama hayatınızda bir kere olsun Tayland sokaklarında yemek yiyin derim.

Birde her yerde gerçekten aromalı nefis meyveler mevcut. Bu tropik meyveler, soyulmuş, dilimlenmiş ve soğutulmuş olarak yine poşetlerde satılıyor. Serinlemek, en çok ananasla güzeldi 🙂 Birde coconut içinde dondurmalar vardıkiiiiii… Amann Allahım!!! İçinde gerçek hindistan cevizi parçaları var. O sıcakta, yenilecek en güzel şeydi bu dondurma.

Gidebilirseniz mutlaka bir pazara da uğramalısınız. O güzelim meyveleri poşet poşet alıp sırt çantasıyla ülkeye getirmek, yemeye kıyamadıkları bir heyecan yaşatıyor sevdiklerinize 🙂  Paylaşmak, hep güzel ♥

 

ymk16

20150413_155049-horz

Tayland pazarı

20150412_141439

 

Yer: Pkutet, Bangkok (Chatuchak pazarı – Floating Market – Tapınaklar)

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün