EVDE AVOKADO BİTKİSİ YETİŞTİRME

Sanırım aralıklarla kendimi kaybediyorum. Bu iş giderek ciddileşmeye başladı. Bir kere her sabah uyanınca onlara bakmadan günüm başlamıyor. Bazen bir fincan iyi kahve içmenin zevkini onları izleyerek çıkarıyorum. Bu bir aşk… Avokado Bitkisi yetiştirmek artık bir yaşam tarzı benim için. Bir çekirdeğin kök çıkartması ve tepesinden büyüyen yeşil filiz için heyecan duymak kulağa garip gelse de, bu böyle. Peki çekirdekten bir bitki yetiştirmek kolay mı? Bakımı nasıl? Meyve verir mi? Şimdi sakince arkanıza yaslanın ve Evde Avokado Bitkisi Yetiştirme tüyoları içeren yazımın tadını çıkarın.

Size avokado’yu sevdirmeyi başardım mı? Yoksa nefret mi ettirdim bilmiyorum? Beni instagram‘dan takip edenler ne demek istediğimi anlar. =)) Bizim evde bol bol avokado tüketiliyor. Önceleri kıvamında olgunlaşmış bir avokadoyu ikiye ayırıp çekirdeği yerinden sökerek, hunharca ezmeye başlardım. Ta ki lezzetli bir guacamole olana dek. Çekirdek, çöpte. Bir gün, çekirdeği tam çöpe atmak üzereyken avuçlarımın  bir kalp atışı hissettim, demeyeceğim tabii ki. Bu kadar çok avokado tüketip çekirdeğini çöpe atmanın ziyan olduğunu düşündüm. Sosyal medyada bir kaç kere avokado bitkisi yetiştirenlere rastlamıştım. Denemek asla bir şey kaybettirmeyecekti ve denedim.

AVOKADO ÇEKİRDEĞİ FİLİZLENDİRME

Çekirdeği güzelce yıkayıp kurulayın. Üstündeki kahverengi kabuğu soyup soymamak çok önem taşımaz. İki türlü de bitkiniz köklenebilir. Düzen takıntınız varsa kazımadan ve çekirdeğe zarar vermeden soyabilirsiniz.

Öncelikle çekirdeğin alt ve üst kısmını ayır etmeniz gerekli. Çoğunlukla alt kısmı daha geniştir ve kök çıkarmasına yarayacak hafif birleşme yeri bulunur. Buraya avokadonun poposu diyelim. :)) 3 adet kürdanı eşit bir şekilde çekirdeğin yarısından biraz daha yukarıda olacak şekilde saplayın. Kürdan yaklaşık 60 derecelik bir açı ile saplanırsa daha iyi olacaktır. Buradaki amaç; çekirdeğimizi bardağa koyduğumuzda içine düşmemesi. Yoksa sağlıklı bir kök elde edemeyiz. Bir bardak temiz suya kürdanla sabitlenmiş çekirdeği oturtun ve evinizin en çok güneş alan cam kenarına koyun. 

Bu aşamadan sonra yapılacak şey, çekirdeğin poposundan suyu eksik etmemek. =)) Gün ışığı ve su köklenme için yeterli olacak. Size kalan şey ise sabretmek. Bazı çekirdekler 1 ayda köklenirken bazı tembel tenekelerin köklenmesi 3 ayı bulabiliyor. Sakın çekirdeğim köklenmedi diye atmayın, ona biraz zaman verin. Suyun renginde farklılık ve küf oluşmuşsa atabilirsiniz. O çekirdek, ölmüştür. 

Kök çıkmaya başlayınca bitki daha fazla su tüketir. Suyun azalmamasına dikkat etmeli ve haftada bir değiştirmeliyiz. Bir süre sonra çekirdeğinizin tepesinden çatlayacak ve tazecik bir filiz çıkacak. Birkaç yaprağı oluşana kadar cam kenarından ayırmayın.

AVOKADO BİTKİSİ BAKIMI

Bitkinizin yaprakları biraz büyüdükten sonra onu direkt güneş ışığı alan yerden kaldırıp, yarı gölge bir alana almalısınız. Yapraklar çıktıktan hemen sonra toprağa gömebilir veya sudaki halinin tadını biraz daha çıkarabilirsiniz. Benim bitkilerim, boyu 25 cm’deyken bile suda kalıyor. Çünkü büyüyen kökü görmek beni çok mutlu ediyor. Onlar bana dünyadaki uzaylıları anımsatıyor, şuna baksanıza. :))

Bitkinizi, çekirdeğin tepesi görünür olacak şekilde küçük bir saksıya dikin. Ben torf kullanıyorum. Bitki için toprağın nemli olması önemlidir. Ama uygun bir nemlilik. Ne çok, ne de az. Toprağa parmağınızı batırdığınızda asla kupkuru olmamalı. Yeterli nemlilik ve gün ışığı alan bir odada çok mutlu olacaktır. 

Bitkinizin boyu yaklaşık 15 cm’e ulaştığında budama yapmanız gerekebilir. Budama işlemi bitkinizin daha sağlıklı ve canlı olmasına neden olur. Benim gibi bitkisine kıyamayanlarınız olacaktır. Ben bitkilerinin yarısını budayıp yarısını budamadan bırakanlardanım. :)) Budama işlemi için, yaklaşık 13-15 cm’lik bitkinizin tepesinde yeni çıkan minik taze yaprakları tutup gövdesinden kopartın. Tüm işlem bu kadar. Budama ve topraklama işlemi için hazırladığım videoyu youtube‘dan izleyebilirsiniz.

İşte bu kadar! Tüm imkanları sağladıktan sonra bitkiniz büyümeye devam edecek. Bitki büyüdükçe saksınızı da büyütün. Ben henüz bir bahçeye dikim yapabilecek seviyeye gelmedim. Avokado ılıman iklim seven ve rüzgar istemeyen bir bitkidir. Bu sebeple dikilecek yer önemli. O aşamaya gelebilirsem sizinle paylaşmak adına bir devam yazısı yazacağıma emin olabilirsiniz.

Meyve verme konusuna gelirsek, neden olmasın? :)) Öylece bırakırsanız meyvesi pek bir işe yaramayabilir. Yani yabani bir tür olur. Onu meyve veren bir ağaç ile aşılamalısınız. İşte o zaman sabahları avokado tostunuzu kendi ağacınızın meyvesinden yapabilirsiniz. 

 

Hayatın küçük tomurcuklarıyla eğlenin,

ve sevgiyle kalın.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

 

Youtube, Tugce Tuzun Kanalı – Avokado Bitkisi Nasıl Yetiştirilir? 

 

RAHMİ KOÇ MÜZESİ

Haliç’in kuzey kıyılarında yaklaşık 2000 metrekareyi kaplayan dünya çapında zengin koleksiyona sahip bir müze uzanır. Rahmi Koç Müzesi, Türkiye’de ulaşım, iletişim ve sanayi tarihine yönelik açılan en önemli ilk müzedir. 1994 yılında iş adamı Rahmi Koç’un desteğiyle açılmıştır. Müzede aynı zamanda birçok koleksiyonerin de bağışı bulunmaktadır. Müzede neler var diye sıralayacak olursak, basitçe şu şekildedir; Klasik arabalar, eski uçaklar, nostaljik trenler, oyuncaklar, denizaltı, Fenerbahçe vapuru ve daha birçok iletişim, ulaşım araçlarıyla bilimsel aletler müze kapsamındadır. İçeride bir Zeytinyağı Fabrikası bile var desem ne dersiniz? :))

 

 

Kapsamında dünyayı barındıran müzede çeşitlilikten başınız dönebilir, hadi canım diyebilirsiniz :)) Müzenin ilk katında buhar makineleri, buhar kazanları, yandan çarklı vapur makineleri bulunur. Havacılık bölümünde 19 ve 20. yüzyılda kullanılan İngiliz, Alman, Fransız yapımı keşif, eğitim ve bombardıman uçaklarını görebilirsiniz. Müzenin yolun karşısındaki lengerhane binasında denizcilik kısmı vardır, alt katında ise Zeki Alasya’nın yaptığı minyatür kasaba vardır.

Görülmeye değer, butona basarak çalıştırdığınız minyatür şehir treni çocukluğunuza defalarca geri dönmenizi sağlar. Filmlerde 65 model bir Cadillac görüp iç geçirmek normaldir ama burada onca klasik aracın ortasında durup yok artık dememek garip karşılanabilir. 93 metrelik Uluç Ali Reis Denizaltısı mutlaka görülmesi ve şaşırılması gereken parçalardandır. Emekli bir denizaltıcı abinin belirli sayıdaki grup insanı içeriye alarak denizaltının nasıl çalıştığını, ekipmanları anlatmasının çok etkileyici olduğunu söyleyebilirim.

 

 

Bir de müzenin bahçesine girer girmez sizi karşılayan kalkışa hazır 1942 model bir uçak var. TC-ALI tescilli DC-3. Bu uçağın içine girebilir koltuklarında oturabilir hatta kokpitini gezebilirsiniz. Kokpitte uçak kalkışının seslendirmesi duyuluyor. Çocuklar ve hatta yetişkinler için bile ilgi çekici bir deneyim.

Son olarak bahsetmek istediğim şey, içinde fotoğraf çekmenin yasak olduğu, hiçbir şeye dokunmayın diye güvenlik görevlilerinin nefesini ensenizde hissettiğiniz, çayın kahvenin dışarıdakinin iki katına satıldığı o parlak müzelerden değil burası. Dokunmak, fotoğraf çekmek, istediğiniz kadar gezmek serbest.

Rahmi Koç Müzesi : Pazartesi hariç her gün 10:00 – 17:00 arasında açık.

Rahmi Koç Müzesi Giriş Ücretleri

Yetişkin : 16 TL

Öğrenci: 7 TL

Denizaltı Turu Yetişkin: 8 TL

Denizaltı Turu Öğrenci: 5 TL

Rahmi Koç Müzesi Nerede?

AdresKeçeci Piri Mahallesi, Rahmi M Koç Museum Hasköy Cad. No:5, 34445 Beyoğlu/İstanbul

Önünde inebileceğiniz İETT otobüsleri; 47, 47E, 47Ç, 47N, 54HT, 54HŞ, 36T

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

HYGGE – DANIMARKALILARIN MUTLULUK FELSEFESİ

Avrupa Sosyal Araştırmalarına göre Danimarka, Avrupa’nın en mutlu ülkesi. Yılın 170 günü yağmurlu, 360 günü rüzgarlı ve soğuk,  kışların oldukça karanlık ve dondurucu, yazların ise kısacık olmasının yanında Danimarka vatandaşları dünya çapında en yüksek vergi oranlarına maruz kalıyor. Tüm bu iç karartıcı etmenlere rağmen ülkenin mutlu olması diğer ülkeler tarafından da uzun süre araştırılmış. Danimarka’da mutluluğun sebepleri ve etkisini araştıran aynı zamanda dünya çapında insanların yaşam kalitesini arttırmaya yönelik çalışmaları olan bir kuruluş bile var. İsmi; Mutluluk Araştırma Enstitüsü. Evet gerçekten böyle bir kuruluş var ve evet ofislerinde haftanın 5 günü mum yakıyorlar :)) BBC, New York Times gibi gazetecilerin mutluluk peşinde bu kuruluşu sıklıkla rahatsız etmeleri anlaşılır bir durum. Öyle ki; işin bir sırrı var. Hygge!

NEDİR BU HYGGE?

Hööge, Hoga, Höyügah? Nasıl telafuz ederseniz edin. Zor olan onun tam olarak ne anlama geldiğini açıklamak. Aslında bunun için atılmış bazı başlıklara yürekten katılmamak elde değil. ”Onu telaffuz etmezsiniz, hissedersiniz.”

Hygge, çoğu zaman sevdiklerinizle evde keyifli vakit geçirme hissidir. Dışarıda yağmur yağarken hafif bir müzikle sıcacık çayınızı yudumlama durumu, evin güvenli ve rahat hissi, bazen tek başınıza sıcak bir kupa çikolatayı içerken battaniyenin altında kitap okuma anıdır. Yani size huzur veren, samimi bir ortam yaratma sanatı. Bu bazen mobilyalarla, bazen yünlü çoraplarla, bazen de battaniye veya çikolatayla olur. Bazı zaman mumlarla aydınlatılmış bir masada sevdiklerinizle yediğiniz yemekte saklıdır. Mesela; soğuk ve sert bir havada işten eve geldiğiniz ve üstünüze pijamalarınızı geçirip keyifle kaloriferin yanındaki koltuğa iliştiğiniz o anda çok hygge’sinizdir.

Hayatımda kendimi en hygge hissettiğim anlardan birinden bahsetmek isterim. Arkadaşlarımızla Karadeniz’in en güzel yaylalarından birine gitmiştik. Ormanda kısa ama oldukça zahmetli bir yürüyüş sırasında başlayan sis giderek artıyor ve görüşümüzü oldukça azaltıyordu. Sis görüşü engellediği gibi ıslatır da. Yürüdükçe gıcırdayan ahşap eve vardığımızda yorgun, ıslak ve üşümüştük. Salonda yanan sobanın sıcacık havasıyla omuzlarımızı olabildiğince yumuşatmış ve ıslak giysilerimizi sobanın yanındaki sandalyeye asmıştık. Çıtır çıtır yanan odunların sesi eşliğinde içtiğimiz tazecik çay sadece içimizi değil, ruhumuzu da ısıtmıştı.

Neyse ki, mutluluk sırrını açıklayarak bir akım başlatan Danimarka Mutluluk Araştırma Enstitüsü, Hygge Manifestosu altında birkaç başlık oluşturuyor da, hygge olabilmenin yöntemlerini öğreniyoruz. Belki benim gibi çoğunuz evinizde farkında olmadan hygge’yi deneyimliyor ama ona herhangi bir isim vermiyorsunuzdur. Hadi başlıklara göz gezdirip ne kadar hygge olabildiğinizi ölçelim!

 

HYGGE MANİFESTOSU

1) ORTAM: Konfor alanlarını kim sevmez? Evin herhangi bir odasındaki en rahat koltuğun üzerine serilmiş bir battaniye ve yumuşacık yastıklar. Sizi güvenli ve rahat hissettiren, çayınızı en çok orada içmeyi sevdiğiniz yer. Buna hygge dilinde hyggekrog deniliyor. Genellikle sıcak, doğal ışık veya mumlarla aydınlatılmış, belki karşısında bir şöminenin olduğu, ahşap mobilyalarla pozitif enerjiyi arttıran ortamlar çok Hyggekrog olarak nitelendiriliyor.

2) ZİHİN: Şimdi hemen telefonlarımızı uçak moduna alıyor ve o gözleri kör eden bilgisayar ekranını kapatıyoruz. An’da kalmak hygge’nin en önemli kısmı.

3) KEYİF: Genellikle sağlıksız ama zevk veren yiyecekler. Çikolata, şekerleme, kurabiye ve kahve en Hygge yiyecekler kabul edilir. Dan’ların sağlıklı ve organik beslenme üzerine bu kadar hassas olup Avrupa’da en çok şeker tüketen ikinci ülke olması şaşırtıcı gelmesin. Listenin başındaki ülke ise Finlandiya. Şimdi hemen en yakın çikolatacıya gidip, kendinize bir kutu çikolata alın! Yanına güzel bir kahve demlemeyi unutmayın!

4) EŞİTLİK: Hygge tek başına da mümkün olabileceği gibi aile veya küçük arkadaş gruplarıyla da yaşanır. Fakat hiç kimse konuşmayı tek başına ele geçirmez. Eşitlik ve keyif ön plandadır. Misafircilik oynanmaz, ev sahibesi mutfakta yalnız bırakılmaz. Yemek hep birlikte yapılır, sofra kurulur ve birlikte kaldırılır. Sohbet edilirken herkes bir işin ucundan tutar. Eşitlik ön plandadır. Böylece herkes buluşmadan eşit şekilde keyif alır. Bence bu kısım özellikle küçük toplanmalarda benim en kıymet verdiğim bölüm. 

5) ŞÜKRAN: Hayatta en güzel şeyler hep bedavadır sözüne gelin kulak verelim. Bu bir gerçek ki; elimizde bize huzur veren şeylerin farkına varmak, olmayanlara hayıflanmaktan daha iyi hissettirir. Bir çift pofidik yünlü çorabın kesinlikle lüks bir yanı yoktur ama bazen havalı bir restoranda şarap yudumlamaktan daha huzurludur. Hygge, hayattaki basit zevklerin kıymetini bilmek ve kısıtlı bütçeyle keyifli şeyler yapabilmek anlamına gelir.

6) UYUM İÇİNDE OLMAK: Satın aldığınız pırlanta yüzüğünüzle böbürlenmek insanlar arasında sizi görgüsüz yapabileceği gibi aynı zamanda hygge ihtimalini de ortadan kaldıracaktır. Egodan ve kıskançlıktan uzak, çevrenizdekilerle yarış yapmadığınız bir yaşamda çok daha hygge olursunuz.

7) RAHATLIK: Dünya’da rahat ve şık giyinmeyi en iyi beceren Danimarkalıların olmazsa olmazlarının başında büyük geniş kazaklar var. Genellikle yumuşak renkler ve yaz-kış boyunlarından asla çıkarmak istemedikleri kocaman atkı ve şallar. Atkıların altın kuralı ise ”ne kadar büyük, o kadar iyi.”

8) ATEŞKES: Bir hygge ortamında asla gerginlik olmaz. Amaç, andan keyif almaksa iş, siyaset veya din gibi stres yaratabilecek konular asla konuşulmaz. 

9) BİRLİKTELİK: Diğer insanlarla yakın ilişkiler kurma motivasyon ve davranışlarımız konusunda önemlidir. Sosyal ilişkilerden memnun, arkadaş grubunun içinde olmak bizi iyi bir gün geçirmeye teşvik eder. Arkadaşlarınızla çıktığınız bir kayak tatilini hayal edin. Tüm gün pistlerden aşağı harcadığınız efor sonucu kulübeye üşümüş, ıslanmış ve yorgun dönersiniz. Henüz üstünüzü değişmeye veya temizlenmeye bile fırsat bulamamışken,  dağ manzarasına karşı yığıldığınız koltukta içtiğiniz sıcak çikolatayla arkadaş ortamının tadını çıkarırsınız. İşte bu kadar basit.

10) SIĞINAK: Ev, en değerli sığınaktır. Canlıların tehlikelerden korunmak ve kendini güvende hissetmek için oluşturduğu kuytu köşeler vardır. Bizler de zamanla evlerimizin bir bölümünde hyggekrog (kuytu yer) oluşturduğumuz olur. Genellikle küçük, rahat ve huzurlu olan köşelerdir. Evde tehlikelere karşı korunduğumuzu bilme hissi Hygge’dir.

BİRAZ HYGGE OLALIM MI?

Daha önce de söylediğim gibi Hygge olmak için genellikle para harcamanız gerekmez. Cuma akşamı sizin evde buluştuğunuz arkadaşlarınızla kocaman bir kase mısır eşliğinde Game of Thrones’un son bölümünü izlemek oldukça hygge olsa da etrafta yakacağınız birkaç mum ve büyük bir battaniye herşeyi daha da hygge yapacak. Size birkaç ipucu vereyim…

 

Mumlar: Mumlar olmadan hygge hep yarım kalır. Mutlu mesut yaşayan Danimarkalıların senede ne kadar mum yaktığını söyleyeyim mi? Kişi başı yaklaşık altı kilo! Hadi şu lambayı söndür artık.

 

Günlük Tutmak: Şairane şeyler olmasına gerek yok. Güzel bir defter edin ve sayfalarına dokun. Kağıdın dokusu ve sesi iyi gelecektir. Hadi, birkaç cümleyle bugünün sana hissettirdiklerini yaz.

 

Film İzlemek: Akşamları yapılacak en hygge şeylerden birisi. Bence karanlık kış aylarının en güzel ilacı yeni bir Netflix dizisine başlamak. Kötü kraliçe Cercei’den ya da Eleven’dan haberin yokmu yoksa?

 

 

Kitaplar: Çoğumuz Yüzüklerin Efendisi kitabının içinde kaybolmuş, onun çantamızda durma ihtimalini bile sevmişizdir. 

 

Mektup Yazmak: Kalemi kağıdı eline al ve uzaktaki birine bir mektup yaz. Zarfa pul yapıştırmayı ve kapağını iyice yalamayı unutma :)) Başka bir gün posta kutunda adına bir zarf bulmak seni zevkten dört hygge yapacak, emin ol!

 

Doğada Olmak: En iyi yöntemlerden biri. Memleketteki bağda, coşkuyla akan bir nehrin kenarında veya ormanın ortasında olmak üzerinizdeki tüm kötü enerjiyi atmanızı sağlayacak. Taze, canlı ve dinlenmiş hissedeceksiniz. Bir orman kampında ateş yakarak ısınmak harika bir fikir. Ateşin üzerinde pişirdiğiniz mısırları kemirirken, etrafta sadece çıtırdayan odunların sesi olacak.

Yün çoraplar: Yoksa sizin hala yumuşak ve pofidik bir ev çorabınız yok mu?

Bitkiler: Toprakla uğraşmak, bitkileri sulamak ve her geçen gün büyüyen çiçeklerinizi görmek doğal bir mutluluk yaratacak. 

Pişirmek: Fırından yeni çıkmış kekin kokusuna dayanabilenler parmak kaldırsın. Tencerede pişen çorbayı karıştırmak, biraz sebze doğramak veya çikolata eritmek… Ocakta bir şeyler pişirmek ve bunu sevdiklerinize ikram etmek diğer bir hygge olma yöntemi.

Müzik: Hafta sonu sabahı hyggekrog köşenizde bitki çayınızı yudumlarken Spotify’da oluşturduğunuz Hygge albümünü dinlemeye ne dersiniz? Şöyle sakin sakin bir şeyler…

Ev Eşyaları: Ocakta buharını izlerken mest olacağınız bir çaydanlık veya dokusunu hissedebileceğiniz ahşap bir sehpa. İçine gömülüp kitabınızı okuyacağınız yumuşak yastıklar ve odayı hafifçe aydınlatan bir lamba. Özellikle hikayesi olan eşyalar iyi duygular hissettirir. Önemli bir terfi sonrası kendinize aldığınız seramik vazo, baktıkça size güzel şeyler hatırlatacak.

El Yapımı Hediyeler: Hediye çoğu zaman güzel hissettirir. Ama el yapımı olan her zaman daha makbuldür. Sevdiğiniz birinden gelen bir kutu baklava yerine, evde pişirdiği bir kase reçel veya sağlık dolu bir kavanoz turşu sizi daha çok mutlu eder. 

 

Şimdi sizde bu Hygge harika bir şeymiş diyor musunuz? Yöntemleri öğrendik. Sadece birkaç parça şeyle sıcacık huzur dolu bir kış geçirebiliriz. Yazın, doğada yapılan pikniklerde herkesin hazırladığı bir yiyeceği getirdiği buluşmalar, açık hava sinemaları, ev yapımı limonatalar oldukça hyggelit. Şimdi daha fazla beklemeden sıcak bir çay koyun bardağınıza. Son olarak; Çikolatalı kek getirenleriniz çok olsun!

Bol hyggelit vakitler!

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün & Pinterest

DOĞAL DİŞ MACUNU

Son yıllarda zararları faydalarından çok tartışılan bir konu florür konusu. Flörürlü diş macunlarının diş çürüklerini engellediği bilinen bir gerçek olsa da daha derinlerde yatan bazı tehlikeler de var. Bazı ülkelerde şebeke suyuna bile karıştırılan florür gerçekten bir zehir mi yoksa daha kötüsünden korunabilmemizi sağlayan az zararlı çok yararlı bir madde mi tartışıladursun ben size alternatif bir yöntem anlatayım. Kendi doğal diş macunu’muzu yapmak bu kadar kolayken gittikçe ilaca, koruyucuya, yapaylığa bulanan şehir yaşamında daha fazla zehirli maddeye bulaşmanın bir gereği olmadığını düşünüyorum.

FLÖRÜR’ÜN ETKİLERİ

Florürün vücutta birikme gibi bir kötü özelliği var. Sağlıklı bireyler idrar yolu ile vücudundaki florürün yarısından fazlasını atıyor. Kalanı özellikle ağızdaki kemiklerden başlayarak kemiklerde ve beyinde birikiyor. Hatta zarar görmüş diş minelerindeki bölgelerde birikerek dişin çürümesi engellemesi de buna bir örnek olabilir. Fareler üzerinde yapılan testlerde bu maddenin kemik erimesi ve kemik kanserine yol açabileceği görülmüş.

Florürün beyine olan etkisi bence çok daha vahim. Harvard Üniversitesi, Avrupa Bilim Komitesi gibi kuruluşların şimdiye kadar yaptığı araştırmalara göre florürün merkezi sinir sistemini etkilediği, çocuklarda zeka geriliği yaptığı ve  uzun vadede Alzheimer gibi hastalıklara sebep olabileceğini saptadılar. Aslında bunun için florürün tarihine inmek bize yol gösterici olacaktır. 1930’lu yıllarda ilk kez florürü insanlar üzerinde kullanmayı düşünen Hitler, esirlerinde beyin hasarlarına yol açtı. İçtikleri suya belirli bir dozda florür karıştırarak zaman içinde düşünme yetilerini azalttı. Tüm o insanların hissiz ve sakin bir şekilde neden gaz odalarına yürüdüğünü şimdi daha iyi anlayabiliyoruz.

I. Dünya Savaşı’nda Ruslar ve Almanların hapistekileri daha aptal ve etkisiz yapmak için sularına florür katması, II. Dünya Savaşı’nda florürün nükleer silah yapımında kullanması evimizdeki diş macununa bakış açımızı direkt etkileyecek bilgiler. Hele ki çocuklarımıza kullandırmak, kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi geliyor bana. Üstelik florürlü diş macunlarının dişi aslında korumadığı tam tersine fazlasının kahverengi lekelere yol açabileceğinin test edilmiş olması içtiğimiz sudaki florürü bile sorgulamamıza sebep oluyor. 

Florür Kullanmayı Reddeden Ülkeler

Japonya sularına florür eklenmesini 1970’de kesti. Diş macunlarına ise en düşük orana çekti. Yine aynı yıllarda Hollanda’da sularına florür eklemeyi bıraktı. Küba’da bu ülkeler arasında. Hepsinde yapılan ölçümler diş çürüklerinin azaldığı yönünde.

Sağlık, elimizdeki en değerli şey. Bunu koruyabilmek için yapılan çalışmaları, laboratuvar deney sonuçlarını, ilgili bilimsel makaleleri takip etmek önemli. Elimizin altında internetin olduğu bir dünyada bunu yapabilmek de çok kolay. Yeter ki, iyi yaşamayı isteyin.

DOĞAL DİŞ MACUNU İÇİN MALZEMELER

  • 2 çay kaşığı karbonat
  • 2 çay kaşığı hindistan cevizi yağı
  • 5 damla nane yağı

Tüm malzemeleri iyice karıştırın, küçük kapaklı (tercihen cam) bir kutuya doldurun. Kışın banyonuzun rafında durabilir. Yazın buzdolabında saklamanızı öneririm. Kullanacağınız zaman fırçanıza mercimek büyüklüğünde bir parça koymanız yeterli. Elbette köpürmüyor. Ama zaman içinde dişlerinizin renginin açıldığını ve parladığını çok net göreceksiniz. Köpük yok, zehir yok. Nane yağı sayesinde antimikrobiyal etki.

Kişisel öneri; Sabah uyandığınızda, henüz hiçbir şey yememiş ve içmemişken diş fırçalamak, gece boyunca ağızda biriken bakterileri mideye indirmeyi engeller. Bu, sağlıklı yaşamı ilke edinen çoğu insanın rutin uyguladığı yöntemlerden biridir.

 

Sağlıkla ve Sevgiyle.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

İDEAL AİRBNB EVİ BULMA

Artık eğer istersek İskoçya’da ortaçağdan kalma bir kalede veya Yağmur ormanlarındaki bir ağaç evde kalabiliriz. Hemde çoğu kez otel fiyatlarından daha uygun fiyatlara. Airbnb kısaca, dünya’nın dört bir yanından insanların evlerini kiraya verdiği bir internet uygulaması olarak tarif edilir. Yüksek otel fiyatlarına alternatif olarak düşünülebilir. Asıl güzel yanı, yörenin insanlarıyla bir şeyler paylaşmak veya gittiğiniz ülkeyi daha yakın tanıyabilme imkanı olarak gösterilebilir. 3 çeşit seçeneği mevcut. Evin tamamı, özel oda veya paylaşımlı oda seçeneklerinden birini filtreleyerek dilediğiniz bölgede, dilediğiniz tarihler için arama yapabilirsiniz. Seçiminize göre uygun olan evler listelenecek ve birkaç kayıt işleminden sonra kiralama işlemi gerçekleşecektir. Dilerseniz siz de evinizi bu sistem aracılığıyla kiraya verebilirsiniz.

Şimdi aklınızdan geçen sorulara gelirsek, şöyle cevaplayalım. Sistem kayıt esnasında kimlik ve fotoğraf doğrulama yaparak güvenlik ve doğruluk amacı güdüyor. Email adresiniz, pasaport veya kimlik fotoğrafınız, o an çekeceğiniz bir selfie ve kredi kartı bilgileriniz isteniyor. Ev sahipleri sadece bu sistem üzerinden evini kiralayan kişiler tarafından oylanıyor. Aynı zamanda ev ile ilgili yorum bırakılıyor. Tüm dünya, lokal deneyimlerini arttırmak ve daha sıcak bir ortamda kalabilmek için artık airbnb evlerini tercih ediyor. Henüz denemediyseniz, dikkat etmeniz gereken birkaç ipucu var. 

  • Uygulamayı indirin.

Airbnb ‘yi telefon uygulaması olarak kullandığınızda ev bakmak bir alışkanlığa dönüşebilir. Evin fotoğrafları, yorumları, konumuna bakmak çok kolay. Aynı zamanda hangi tarihlerde müsait olduğuna bakabileceğiniz Uygunluk Durumu Takvimi ‘de var. 

  • Gideceğiniz şehri iyi araştırın.

Şehrin merkezini ve gezilip görülmesi gereken yerleri bilmeniz işinizi kolaylaştıracak. Ev ararken şehir merkezine yakın olan bölgenin ismini yazıp aratabilirsiniz. Fiyatlar merkezde biraz daha pahalı olabilir. Ama özellikle geç saatlerde ulaşımın zor olabileceği yerlerde bir miktar daha fazla ödeyerek merkezde kalmak çok daha iyidir. Her şekilde otele ödediğiniz para daha fazla olacaktır. Aynı zamanda haritasından evin konumuna bakarak da işinizi kolaylaştırabilirsiniz.

  • Evin özelliklerini okuyun.

Her evin sunduğu avantajlar farklıdır. Havaalanına veya şehir merkezine yakınlığı, çift kişilik yada ayrı tek kişilik yatak bulundurması gibi. Yada evin tamamı veya özel oda olması, mutfak-salon ortak alan kullanımı, hayvan kabul edip etmeme, en fazla kaç misafir ağırlanabileceği vs. Aynı zamanda kiralamak istediğiniz evin iptal politikası vardır. Özellikle önceden yapılmış rezervasyonlarda cayma hakkının sıkılığını biliyor olmak önemlidir. Bazısı giriş tarihinden 7 gün önce yapılan iptallerden hiçbir ücret almazken bazısı ücretin sadece yarısını geri veriyor. En katı olanlarda ise iptal şansınız yok. İyi planlayın.

  • Yorumları okuyun.

Çok kiralanan airbnb evlerinin yorumları da çoktur. Tercih nedeni olmasının avantajları vardır. Ya bölgedeki diğer evlere göre daha ucuzdur, ya ulaşım istasyonlarına yakındır, ya çok temiz ve konforludur. Bu yüzden mümkünse yorumların tamamını okuyun. Evin artıları veya eksilerini bu yorumlardan direk öğrenebilirsiniz.

  • Ev Kurallarını okuyun.

Sigara içmek yasak olabilir. Gece 10’dan sonra gürültü yapmak da. Belki ayakkabılarınızı koridorda çıkarmanızı isteyebilirler. Zor durumda kalmamak için kuralları okumakta fayda var.

  • Pazarlık yapın.

30 gün sürecek konaklamalarda indirim isteyin. Bazı evlerin fiyat Ek Fiyat başlıklı kısımlarında haftalık, aylık indirimleri yazar. Bunlara dikkat edin.

  • Posta kutunuzu kontrol edin.

Kiralama işleminden sonra ev sahibiniz sizi tanımak isteyebilir. Aynı zamanda size şehrin özel noktaları ile ilgili öneri de paylaşabilir. Bunları kaçırmayın. Son dakika iptallerini onlar da yapabilir. Böyle bir durumda paranız iade edilir veya başka bir ev kiralamanız için aktarım yapılabilir. İnsanlık hali sonuçta, değil mi?

 

 

YUSUFCUK’S 100 BUCKET LIST

Yusufcuk’s 100 Bucket List ‘i oluşturmayı çok uzun zamandır istemiştim. Aslında evdeki karalama defterlerinin bazı sayfalarında, çantamdaki minik not defterinde, telefonumun notepad’inde ve daha birkaç yerde aklıma geldikçe yazdığım yerler var. Çocukluğumdan beri doğa düşkünü olduğumdan listenin çoğu doğal oluşumlardan oluştu . Yine küçükken izlediğim national kanalları, gazete-dergi kesmeleri ve google maps çılgınlığımı da katarsak benim listem aslında 100’ü geçmiş durumda. Ama size seçtiğim ilk 100’ü yazıyorum. Hayatım boyunca gidip gördükçe listemin üzerini yavaş yavaş çizmeye başlayacağım. ( √ )

Haydi şimdi sizde benim listeme göz atıp aklınıza gelen ve en çok görmek istediğiniz yerleri aşağıya yazın. Hem benim listeme ek fikirler olsun, hemde dünyanın tüm güzelliklerinden haberdar olabileceğimiz bir fırsat olsun. Hatta sizde kendi bucket list ‘inizi oluşturun ve zaman geçtikçe listenize çizikler atın :))

 

YUSUFCUK’S 100 BUCKET LIST

  1. Özgürlük Heykeli, New York
  2. Empire State Binası, New York
  3. Alcatraz, San Francisco
  4. Yellowstone Ulusal Parkı, ABD
  5. Route 66, ABD
  6. The Rocky Mountains
  7. Kauai
  8. Oahu
  9. Antelope Kanyonu, Arizona
  10. Arches Ulusal Parkı, Utah
  11. Büyük Mavi Çukur, Belize
  12. Blue Lagoon
  13. Kuzey Işıkları
  14. Big Sur, Kaliforniya
  15. Trevi Çeşmesi, Roma
  16. London Eye, Londra 
  17. Golden Gate Bridge,
  18. Giant’s Causeway , Irlanda 
  19. White Cliffs of Dover, İngiltere
  20. Big Ben, Londra, İngiltere 
  21. Taj Mahal, Hindistan
  22. Keops Piramidi, Mısır
  23. Niagra Şelaleleri
  24. Spice Markets, Hindistan
  25. Hollywood Bulvarı
  26. Pisa Kulesi, Italya
  27. Louvre Müzesi
  28. Cliffs of Moher, Irlanda 
  29. Iguazu şelaleleri, Arjantin
  30. Kapadokya, Türkiye 
  31. Kapalı Çarşı, İstanbul 
  32. Table Mountain, Cape Town 
  33. Lions Head, Cape Town 
  34. Moulin Rouge, Paris
  35. Notre Dame Katedrali, Paris
  36. Sistina Şapeli, Vatikan
  37. Amazon Yağmur Ormanları
  38. Phuket, Tayland 
  39. Ko Phi Phi, Tayland 
  40. Koh Samui, Tayland
  41. Koh Phangan, Tayland
  42. Ko Tao, Tayland
  43. Exuma İsland, Bahamalar
  44. Plitrice Lakes National Park, Hırvatistan
  45. Vatnajokull Glacier Cave, Buzullar
  46. Old Delhi, Hindistan
  47. Cinque Terre, İtalya
  48. Duomo Milan, İtalya
  49. Pulpit Rock, Norveç
  50. Mole National Park, Gana
  51. Vietnam’da bisiklet yolculuğu
  52. Balina Köpekbalığı Dalışı, Avustralya
  53. Endonezya’da Java Vokanı’na trekking
  54. Coron’da yüzme, Filipinler
  55. Kopi Luwak tadımı, Endonezya 
  56. Pembe Göl, Avustralya
  57. Hobbiton, Yeni Zelanda
  58. Dos Ojos Cenote, Tulum
  59. Gran Cenote, Tulum
  60. Maldivler 
  61. Boracay, Filipinler
  62. Kawasan Şelaleleri, Filipinler
  63. Melbourne, Avustralya
  64. Margaret River, Avustralya
  65. Jellyfish lake, Palau
  66. Bacuit Archapelago, Filipinler
  67. Cebu, Flipinler
  68. Arashiyama, Kyoto 
  69. Hiroshima, Japonya
  70. Great Buddha, Japonya
  71. Osaka Castle, Japonya 
  72. Nara Geyik Parkı, Japonya 
  73. Halong Bay, Vietnam
  74. Gion, Kyoto 
  75. Fushimi Inari Shrine, Kyoto 
  76. Nyuto Onsen, Japonya
  77. Franz Josef Buzulu, Yeni Zelanda
  78. Kakadu Ulusal Parkı, Avustralya
  79. Ubud, Bali 
  80. The Twelve Apodtles, Avustralya
  81. Eiffel Tower, Paris
  82. Machu Picchu, Peru
  83. Angkor Wat, Kamboçya
  84. The Colosseum, Roma, İtalya
  85. Ölü Deniz, İsrail
  86. Kinkaku-ji Temple, Kyoto, Japonya 
  87. Tian Tan Buddha, Hong Kong
  88. Sydney Opera Binası, Avustralya
  89. Fuji Dağı, Japonya
  90. Tokyo
  91. Eltz casstle, Almanya
  92. Ryoan-ji Temple, Kyoto 
  93. Kiyomizu-dera, Kyoto 
  94. Itsukushima Shinto Shrine, Japonya
  95. Palawan, Filipinler
  96. Praslin Adası, Seyşeller
  97. Pinnawala Fil Yetimhanesi, Sri Lanka
  98. Tangalle, Sri Lanka
  99. Sahra Çölü
  100. Lord Howe Adaları, Avustralya

 

Hepsini ve daha fazlasını görebilmek dileğiyle 🙏

 

yusufcuk's bucket list

 

 

EN IYI BALAYI ADRESLERI

Balayı; evliliğin en güzel yanı mı diye soracak olsalar hayır derdim. Ama o tatlı yorgunluğun en iyi ilacı olduğu bir gerçek. Nikah tarihi, düğün yeri, düğün menüsü, çiçekler, kıyafetler, davetiyeler derken uğraşılması gerekli bir dolu madde çıkıyor karşımıza. Bunların en ana maddeler olduğunu düşünürsek, geriye küçük ama gerekli bir çok ayrıntıdan şaşkına dönmüş gelin ve damat  kalır. Düğün günlerini niçin çok net hatırlamadıklarının sebebi sizce de çok açık değil mi? Onca kargaşadan ve yorgunluktan sonra en güzel şey bir araca binip uzaklara gitmek oluyor. 

Sevdiceğiniz yanınızda peri bacalarının akıl almaz manzarasına karşı ayaklarınızı uzatıp kahve yudumlamak  veya tropik bir ormanda yürüyüş yapmak. Turkuaz suların kenarında ayak yakmayan beyaz kumlarda dolaşmak ya da bir kadeh blush ile çölün ortasındaki jakuzide kitap okumak. Bu 10 seçenekten biri mutlaka ‘‘benim balayım” tarifinize uyacak.

 

1. MALDIVLER

en iyi balayı

 

Balayı için en çok tercih edilen ve modası hiçbir zaman geçmeyecek doğa harikası Maldivler. Burada oteller genelde ismini üstünde bulunduğu adadan almış. Adalar neredeyse oteli üzerine kurabilecek kadar büyüklükte olup, daha küçük olanlarda ise suyun üzerine yapılmış bungalovlarla yeterli alan sağlanmış. En azından hayatta bir kez güzel mercanlarla süslü turkuaz sularında bebek köpek balıklarıyla birlikte yüzebilmek için balayı doğru zaman. Aksi halde çok sıkılabilirsiniz.  Yüksek sezonu Eylül’den itibaren başlıyor. Ayada Maldives,  Four Seasons Maldives  yada  South Ari Atoll  konaklama seçeneklerinizden olabilir. Bu arada ”Ayada” her malzemesi Türkiye’den getirilmiş harika bir türk oteli. 

 

2. KAPADOKYA

kapadokya balayı

 

Uzak ülkelerden turistlerin akın ettiği, gurur duyulacak güzellikteki Kapadokya balayı için en romantik yerlerden biri. Gün doğumunu kocaman bir balonun sepetinde karşılamak olağanüstü bir deneyim. Önce doğal tüf tabakasının sonra da insanoğlunun oluşturduğu bu yapıların üzerinde süzülmek yapılması gerekenler listesinin başını oluşturuyor. Evliliğin en güzel günlerinde masal gibi bir tatil için Kapadokya’ya gelin. Sultan Cave Suites iyi bir seçenek.

 

3. PHUKET, TAYLAND

Phuket Balayı

 

Bazıları sıcak sever. Dünya’nın en göz alıcı plajlarına ev sahipliği yapan ada aynı zamanda daha küçük birçok adaya da başkanlık ediyor. Günlük ada turlarına katılabilir, rengarenk balıklarla yüzebilir ve lezzetli tropik meyvelerle beslenebilirsiniz. Tayland, plaj hayatı kadar gece hayatıyla da ünlenmiş. Birbirinden çılgın gece kuluplerindeki showlar ve lezzetli yerel birası ile kalbinizi kazanacak. Kış düğünlerinin vazgeçilmezlerinden olsa da yağmura ve neme katlanabilirseniz yazın da gidilebilir. Robinson Crusoe tarzındaki ahşap bungalovları, palmiyelerin arasına sıkıştırılmış mimari harikası villaları ile çeşitli butik oteller arasından seçim yapmak zor.  The Scent Hotel,  Amari Phuket  veya  Zeavola Resort seçeneklerinizden olabilir.

 

4. TOSKANA, ITALYA

toscana balayı

 

Toskana’ya gitmek için birçok neden vardır. Bunlardan biri balayı. Ortaçağ tarihinden kalmış kale ve çiftlikleri, olağanüstü kırları ve tepeleriyle pastoral bir güzellik sunar. Muhteşem manzaraya açılan pencereleri ile bu masalsı otellerde olmazsa olmaz şey ünlü italyan şaraplarını tatmak. Burada en güzel manzaraya karışıp en farklı balayı fotoğraflarını çektirmek, sizi özel hissettirecek. Bahar aylarından başlayarak sonbahara kadar olan dönem en ideali. Relais Sant’Elana,  Mormoraia ve  Le Mandrie di Ripalta en iyi seçenekler.

 

5. MAURITIUS

mauritius balayı

 

Maldivlerin pabucunu dama atmaya niyetli bir ada ülkesi. Hint Okyanusun sıcak sularının çarpıştığı plajları beyaz kumlarla örtülmüş. Dingin bir ada hayatı tatil için lüks bir seçenek. Ancak onca yorgunluğun üzerine thy’nin direk uçuşu ile tercih sebebi olabilir. Güney yarım kürede yer alan ve tropik iklimin yaşandığı adaya Eylül’den Aralık ayına kadar gitmek en doğru seçim olur. Yoksa kasırga ve yağmur kabus olabilir.  Four Seasons Mauritius,  Victoria Beachcomber  ve  Constance Belle Mare Plage adanın en güzel otellerinden sadece birkaçı.

 

6. FARALYA, MUGLA

faralya balayı

 

Huzuru uzaklarda aramayalım. Bu yılki World Tourism Awards’da en iyi butik otel ödülünü alan Perdue Otel, sazlarla kaplı çatılarıyla 11 çadır odasından oluşuyor. Ağaçların arasından denize inerken soluklanabileceğiniz, masaj ve yoga ile rahatlayabileceğiniz ve leziz deniz ürünleri menüsüyle kendinizden geçebileceğiniz hem yakın hem de ekolojik seçeneklerden biri. 

 

7. UBUD, BALI

ubud bali balayı

 

Endonezya’nın Bali adası sahil kesimi olan Jimbaran ve iç kesimlerindeki Ubud bölgesiyle hem dinlenmenin hem de eğlenmenin adresi. Eşsiz pirinç teraslarında harika fotoğraflar çekebilir, birbirinden güzel şelalelerinde ıslanabilirsiniz. Sağlıklı yemek ve masaj içinse en doğru yer diyebiliriz. Mis kokulu yağlarla yaptıracağınız masajlar için en sadece 10 dolar ödeyeceğiniz, tapınaklarına hayran kalacağınız ve en iyi yoga studyolarında gevşeyeceğiniz Ubud’da her otel bir mabed. Seçenek isterseniz; Blue Karma Resort Ubud, Komaneka Bisma Ubud ve Four Seasons Ubud ‘u sayabiliriz.

 

8. GUNEY AFRIKA 

afrika balayı

 

Ister Kenya da, Tanzanya’da Masai Mara sınırlarında bir ahşap bungalovda kalın. İsterseniz daha da güneye inip bahçesinden Bufalo ve Gergedanların yürüdüğü bir çadır kampında konaklayın. Verandanızdaki küvette kırmızı afrika şarabınızı yudumlarken, Büyük Göç’ü izleyebilme fikri bile düğün tarihini bu mevsime denk getirmek için bir neden sayılabilir. Bunun için en doğru zaman Temmuz – Eylül arasıdır.  Tuningi Safari Lodge,  Chapungu Tented Camp,  Chitwa Chitwa Game Lodge seçeneklerinizden biri olmalı.

 

9. MARAKES, FAS

marakes balayı

 

Berberi dilinde Tanrıların Ülkesi anlamına gelen Marakeş, kızıl şehir olarak tanınıyor. Aynı zamanda mutfağıyla da ünlü bu Fas şehrinde renklerin cilvesine ve baharatların kokusuna karışmamak imkansız. Hatıra olarak alabileceğiniz türlü yöresel eşyaları ve lokal otel diye tanımlanan Riad’larıyla popüler bir bölge. Neredeyse hepsi güzel ama en güzellerinden biri Riad Yasmine

 

10. OIA, SANTORINI, YUNANISTAN

yunanistan balayı

 

Yaz aylarında balayı için en romantiklerinden Santorini. Özellikle gün batımı seyri görülmeye değecek manzaralar oluşturuyor. Yakın olması ve yunan kültürüne uzak olmamamız sebebiyle yabancı ülke korkularını yaşatmayacak bir ada. Volkanik bir yapı üzerine kurulmuş adanın mavi beyaz görünümüyle bir masal diyarının kapısını aralamak isteyen herkes buraya seyahat ediyor. Balayında ağzınızın tadına layık geleneksel Akdeniz ile modern Yunan lezzetlerinden oluşan romantik bir akşam yemeği yiyebilirsiniz. Marizan Caves & Villas,  Canaves Oia Hotel  ve  Perivolas Hotel konaklama için seçeneklerden birkaçı.

 

 

Fotoğraflar; internetten alınmıştır.

OTUZ YAŞ PASTASI

Geçtiğimiz hafta, daha da geçtiğimiz haftadan kalma 30 yaş doğum günüm için tam benlik bir pasta yaptık canım Zeno’yla. Zeno, pasta ve çikolata üzerine harikalar yaratan çok yetenekli bir o kadar da kokoş olan bir arkadaşım. Aynı zamanda evlendiğim gün en çok nazımı çeken birkaç kişiden biri. Nedimem :))

 

 

30 Yaş Dilekleri

Doğum günlerine niyeyse çok önem verdim hep, belki çocukluğumdan kalma bu kutlamalı mutlu olmalı aktiviteden kopmak istemedim hiç. Hele ki yeni haneye başlanılan sıfırlı yaşlar çok daha ciddiyetliydi benim için. 30’da bunların en ciddisiydi bence :)) Bu sebepten su gibi akan hayatta mal, mülk, eşya sahibi olmaktan vazgeçerek deneyimlere ve hayallere yatırım yapma fikrim tamamen yerleşti otuz yaşını almış benliğime. Dünya paralar döküp aldığım kıyafetler, gereksiz teknolojik aletler ve inciler boncukların gözlerimin önünde yoga derslerine, raw food workshopuna, glutensiz makarna dersine, Cuba’daki paladarın bir haftalık ödemesine ve Japonya’daki taşınabilir internete dönüşmesi hiç de zaman almadı. Artık gereksiz satın aldığım herşey,  bana hayatta mutluluk ve zevk veren bir deneyimden mahrum kalmama sebep oluyordu. Yani; ben artık bunu böyle görmeye başlamıştım. Kimine eğri, kimine doğru. 65 yaşıma geldiğimde bunu aynı şekilde düşünür müyüm, elbette kestiremem. Fakat durum aynen bu şekilde.

Otuz yaştan istediklerim; mutlu, huzurlu aile – iş hayatı… Sağlık, sağlık, sağlık… Deneyim, deneyim, deneyim :))

 

 

30 yaş pastası

 

Zeno’yla kolları sıvayıp önce güzel bir truff yaptık. Tarif çok basit. Bir paket hazır çikolatalı keki ufalıyorsunuz. Bir paket hazır kutu kremanın içinde erittiğiniz 100 gr çikolatayla beraber parçalanan keki karıştırıyorsunuz. Buzdolabında 1-2 saat beklettikten sonra avucunuzun içiyle yuvarlak yapıp hindistan cevizine buluyorsunuz. Bu bitmiş haliyle de biraz dolapta beklemesi gerek. Sonra her kahvenin yanında bir tanecik yemek serbest. Çünkü otuz yaşımdayım :))

 

 

 

Pasta’ya gelecek olursak keki de harika pişti, arasındaki pasta kreması da nefis bir muhallebiydi. Arasına muz ve böğürtlen koyduk. Üstünü de birkaç minik toz gıda boyası karıştırılmış krem şanti ile kapladık. Bir de şeker hamurundan yeni ay yaptık, oh bana ne iyi oldu. Yakınlarım bilir. O dolunay yok mu dolunay beni mahfeden. Her dolunayda dönüştüğüm kurt kadın rolü için bu yıl Oscar’ı Emma Stone ‘dan alıp bana vermeliler diye düşünüyorum. Çünkü ben daha gerçekçiyim. Ali’ye sorun :)) Neyseki bu fobim için 30 yaş pastama ay koymayı ve hedef aldığım değiştirilebilir ay vaziyetlerine olumlu bir nokta koymayı seçtim. Zeno’da sağolsun harikalar yarattı. İnşallah bu tezim etkili olur da 12 Marttaki tutulmada ben benden gitmem :))

 

30 yaş dilekleri

 

 

Fotoğraflar : Yiğit Ali Tüzün

BALAT’TA BİR GÜN

Ankara dönüşü uçakta vakit geçirmek için açtığım SkyLife ‘da Balat yazısını görünce hafta tatilindeki aktivitemiz belli oldu 🙂 Balat’ı arada bir ziyaret ederim. Yeni dönüşüm sürecinde olan bu bölgenin çok daha fazla misafir hakettiğini düşünüyorum. O güzelim tarihi doku korunarak nasıl güzelleştirilir, sokaklarda nasıl kaybolunur, hakkını veren yokuşlarını tırmanırken nerelerde soluklanılır az-çok biliyorum. Bu sebeple bu yazı da birkaç durak, bolca fotoğraf  ve nefis sokaklar göstereceğim size. Balatta bir gün ‘e başlayalım.

img_5807-vert

 

Fotoğraf makinenizi veya telefonunuzun kamerasını sürekli açık tutun. Her köşe dönemecinde bir kapı, minik bir kedi veya sokak sanatçılarının işlediği renkli duvarlar görebilirsiniz. Binaların eski güzelliklerini izlerken boynunuzu arada bir dinlendirin 🙂

 

 

Balatta Kahve Molası

Sokaklarda istediğiniz kadar kaybolabilirsiniz, göreceğiniz her manzaranın fotoğraf anlamında sizi tatmin edeceği garanti. Vodina Caddesi, sıralanmış güzel kafeleri ve eskici dükkanları ile en kalabalık cadde. Kalabalık dediysem de sizden hariç birkaç meraklı fotoğraf sever, esnaf ve sokak kediler 🙂 Esnaf  çok şeker, yardımsever. Sohbet keyifli. Kahvesini tatmadan geçmemeniz gereken ilk durak Coffee Department.

Kullandıkları tüm kahve çekirdeklerini kendileri ithal edip kavuruyor. Gerçek bir mahalle kahvecisi, çok sade bir o kadar da rahat. Göz yormayan bir dekoru var. İyi kahve içebilmek için tek yol Karaköy değil, inanın 🙂 Balatta bir gün kahve molası için çok seçenek var.

 

Coffee Department’ten çıktıktan hemen sonra yine aynı sırada Vintage ürünlerin satıldığı harika bir dükkan var. İsmi, Kulis. Adından da anlaşılacağı gibi tiyatro ve dizi oyuncularına kostüm tedarik ediyor. Sıcakkanlı sahibi Sinan, biz dükkandan çıkamayınca hemen kahve ikram etti. Elinde çok orjinal parçalar var, öyle güzel bir kışlık kaban aldım ki değmeyin keyfime 🙂 Uğramadan geçmeyin bence.

Acıkırsanız Cafe Vodina‘da ev yapımı mantı yiyebilirsiniz. Burası aynı zamanda Balat Kültür Evi olarak geçiyor. Üst kattaki sergiyi dolaştıktan sonra arka bahçede soluklanabilirsiniz. Yemek için bir başka seçenek ise; bir esnaf köftecisi olan Köfteci Arnavutİlgili yazım için tıklayın. Bir ön paralel ana caddede olan köftecinin saat 16:30’a kadar açık olduğunu unutmamak gerek.

 

Maison Balat

Şimdi sizi gerçek anlamda ‘evinizde’ hissedebileceğiniz bir yerden bahsedeceğim. Ayağınızın altında halı, başucunuzda harika bir aydınlatmanın olduğu sayfalarca kitap okuyabileceğiniz bir yer, Maison Balat. Eğer sizde benim gibi eski düşkünüyseniz buradan çıkmak istemeyebilirsiniz. Sahibi Cenk, birçok özel parçayı Fransa’daki eskicilerden bulup getiriyor. Sandalyelerden fiskos masalarına, çeşit çeşit metal kutulardan kilim ve halılar aklınıza gelecek birçok eski şey mevcut. Dükkan sahibinin kendi yaptığı resimler, vazo, emaye çaydanlıklar ve lambalar..  

Mini minnacık dükkanın içinde kendimizi kaybettik. Çay içtiğiniz çay tabakları, kek yediğiniz tabaklar, burada her şey satılık. Hangi güzelim köşede kahvenizi-çayınızı içeceğinizi seçmekte zorlanabilirsiniz 🙂  Kıyıl kıyıl dağılan kurabiyeler eşliğinde çayımızı içerken satın alacaklarımızı sıraladık karşımıza. Balatta bir gün yine yine gelip keyif yapmak için en ideal yerlerden biri.

Bunların yanında azıcık yukarılarda, merdivenlerden oluşan bir yokuş var. Buradan manzara eşliğinde ulaşılan, Haliç’e hakim, mimarisi ve heybetiyle şaşırtan Fener Rum Lisesi‘ni görmeden asla ve kata dönmemelisiniz. İstanbul’da görülmesi gereken özel yapılardan biridir. Fotoğrafını eklemiyorum, google layınız. Hatta gidip gözlerinizle görünüz. Sadece bir alt fotoğrafta binanın tepesindeki saat görülebiliyor. Umarım bende bir gün bahçesine girebilir hatta okulun içini gezebilirim.

 

 

 

Şimdi bu yazıyı klavyeme tıktıklarken salonumdaki el örgüsü yün kilimin tadını çıkartıyorum. Çıplak ayaklarımla bastığımdaki yaşanmışlık duygusu eski eşyalara has bir özellik. Teşekkür ederim Maison, teşekkür ederim BALAT.

 

Fotoğraflar:  Tuğçe TÜZÜN – Yiğit Ali TÜZÜN

 

ORTAKOY YETIMHANESI

Ortaköy’ün içeri kısımlarında yaklaşık 100 yılı aşkın yaşı olan bina önceleri Ermeni okulu, sonralarda ise Yahudi yetimhanesi olarak kullanılmış. Yıllar sonra terkedilen bu eski bina şimdilerde Beşiktaş Belediyesi’nin yaptığı restorasyon sonucunda sanatsal bir alana dönüştürülmüş. Usta ve genç birçok sanatçının eserlerinin sergilendiği bina rutubet kokusu, çinili karo döşemeleri, kırılmış pencereleri ile uluslararası standartta sanatsal bir mekan haline gelmiş. Binanın rustik yapısı, yıllar önce kimsesiz Yahudi çocuklara ev olması ve duvarlarının yaşanmışlık kokusu oldukça etkileyici.

Stop and Look

Dönemsel sergiler ve konserlerin yapıldığı binayı ziyaret etmek isterseniz Palanga Caddesine gidin. Sloganı ”Stop and Look” olan ve 1-30 Ekim arasında Fotoistanbul kapsamındaki sergi kaçırılmadan görülmesi gerek. Beşiktaş Belediyesinin böyle hüzünlü ve sanatsal bir yeri bizlere kazandırması ise ayrı bir teşekkür konusu.

 

Ortaköy Yetimhanesi

Ortaköy Yetimhanesi 2

 

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

18 Ekim 2016 Salı