Bana bir kasaba söyleyin ki, onu gördükten sonra aklınızı, kalbinizi orada bırakıp gelmiş olun. Hele bir de gerçek bir evde kalıp, mahallenin marketinden peynirinizi, odununuzu aldığınız bir yuva hissiyatı geldiyse, oradan kaçışınız olmayacak demektir. Döneli haftalar, aylar belki de yıllar olmuştur ama o ev sizin oradaki yuvanız olarak kalmıştır. Üstelik her şey dört dörtlük de değildir. Belki bazı sorunlarla uğraşmışsınızdır, bazı aksilikler de yaşanmıştır. Ama zaten bu değil mi evi yuva yapan? Her haliyle yaşanmışlık içinde size o sıcacık duyguyu yaşatan. İşte Noordhoek’te kaldığımız bu kulübe evi, bizim Cape Town’daki yuvamız artık.
Evi Airbnb’den kiralamıştık. Genelde gittiğimiz yerlerdeki evleri kontrol edip, seyahate uygun olarak seçim yaparız. Ve Airbnnb bizim çok sevdiğimiz bir konaklama çeşidi. Bunu; o ülkenin/şehrin ruhunu tamamen hissedebileceğiniz önemli bir seçim olarak görüyoruz. Eğer bu uygulamayı daha önce kullanmadıysanız, İdeal Airbnb Evi Bulma Kılavuzu yazısına göz atabilirsiniz. Çocukla bir Cape Town tatili için; Çocuklu Aileler İçin Cape Town Rehberi yazını okuyabilirsiniz.
Noordhoek Bölgesi Hakkında
Chapman’s Peak’in eteklerinde, upuzun uzanan tertemiz kumsallarının üzerinde atların koştuğu, geceleri baykuşların homurdandığı, sokaklarında yürürken atıyla kruvasan almaya giden yerel insanlarını görebileceğiniz, her evin camından muhteşem bir manzaranın izlendiği kırsal atmosferi ve rustik görünümüyle bizi büyülemiş bir bölge. Daha doğru nasıl anlatabiliriz bilmiyoruz. Şaşkınlık, heyecan ve zevk dolu.
Sabah kısacık bir yürüyüşle Noordhoek Plajı‘na ulaşabilirsiniz. Burada çocukların rahatlıkla oynayabileceği bir lagün ve tırmanmak için bolca kaya var. Etrafta köpeklerini gezdiren insanlara ve üniformaları ile sahilde temizlik yapan görevlilere rastlayabilirsiniz. Sabah yüzünü Atlantik sularında yıkayanları saymıyorum.
Noordhoek Farm
Burada tüm günü geçirebileceğiniz bir dizi dükkan, restoran, şarküteri, kahve dükkanı, dondurmacı hatta canlı müzik mekanı var. Tam donanımlı bir oyun alanı ve taze meyve suları sunan bir dükkan. Yani Noordhoek’in sizi başka hiçbir yere göndermeye niyeti yok.
Cafe Roux
Yılın neredeyse her günü canlı müzik sunan popüler bir mekan. Noordhoek Farm’ın içinde ve nefis pizzaları var.
Foodbarn
Bölgenin kaliteli ve nitelikli yemek ihtiyacını karşılamak için şef Franck Dangereux tarafından açılan restoran. Mevsime göre değişen malzemelerden oluşan cesur menüsü, her gurmenin planına eklemek isteyeceği türden. Fine dining’in çocuk dostu da olabileceğine kanıtlayan bir oyun alanı var. Yemeğinizi söyleyin ve elinizdeki kadehi bir anlığına bırakın. Böyle bir an, biraz yavaşlık istiyor.
Foodbarn Deli
Kendi üretimleri organik ürünler, kaliteli şaraplar ve lezzetli hamurişleri ile arayıp da bulamadığınız her ürünü bulabildiğiniz bir bakkal gibi. Foodbarn restoranın kardeş şarküterisi gibi. Aynı zamanda leziz öğle ve akşam yemekleri yiyebileceğiniz bir restoran.
The Roost
Bölgede elinize alabileceğiniz en iyi kahve yapan yer. Ahşap teraslı sınırlı bir oturma alanına sahip. Öyle güzel bir enerjisi var ki, buradaki neşeli personelin birkaç söz atışıyla yüzünüz gülebilir. Yağmurlu bir günde sığınabileceğiniz veya sahile gitmeden önce kendinize biraz kafein takviye edeceğiniz tatlı bir yer. Çekirdek kahve alabilir, küçük tatlı atıştırmalıklarını deneyebilirsiniz.
Cape Point Vineyard
Yaz aylarında her çarşamba yapılan yemek pazarıyla ünlüdür. Ortasında özellikle gün batımında müthiş bir manzara veren bir göl vardır ve burada rezervasyonla çimlere yayılabileceğiniz bir piknik ayarlanabilir. Aynı zamanda restoranında ürettiği şarapların birkaçını dünyanın en iyi sushileri eşliğinde tadabilirsiniz. Bizim için Noordhoek’in cevherlerindendir.
Bunun yanında kuş popülasyonuyla da başka bir cennettir. Görkemli dağların üzerinde uçan kartalları izleyebilir, çığlıklarının yankısını duyabilirsiniz. Bahçelerde ve diğer kamusal alanlarda dolaşan domuzlar, tavuklar, inekler, tavşanlarla, çocukların doğayla daha yakın ilişki kurabileceği daha iyi bir yer yok.
Neden hiç kimse çocuklu bir ailenin tüm fertlerinin keyif alacağı o şehirden bahsetmiyor? Cape Town, çocuklarla seyahat etmek için mükemmel bir şehir. Elbette beklentiler herkese göre değişir, ancak burada beklediğinizden fazlası var. Şimdi, çocuklarla Cape Town Rehberini açalım.
Seneler önce havaalanında karar değiştirmemizle, Güney Afrika’nın bu güzel şehrine uçuşumuz üzerinden 8 sene geçmiş. O zaman çocuksuz, rahat, bir şehri dibine kadar keşfedebilme ateşiyle yanan yeni evli bir çifttik. Dolayısıyla Cape Town’a gelince neler yapılması gerek listesine bol bol tik atabildik. Şehir ile ilgili genel bilgileri, ‘Dünyanın Dibi Cape Town‘ yazısından okuyabilirsiniz. Buna ek, 2015’te yaptığımız turda, nerelere gittik, hangi noktaları tikledik diye merak ederseniz de ‘Cape Town’da Bir Hafta‘ yazısı orada duruyor.
Ne istediğinize bağlı olarak bir tur alabilir, kendi turunuzu yukarıdaki yazıdan yararlanarak oluşturabilirsiniz. Bu yazı bunlara ek, çocuklarla daha keyifli ve rahat bir tatil için bir rehber niteliğinde olacak. Çünkü iddia ediyorum ki dünyanın diğer ucundaki bu şehir, küçük bir çocukla çıkacağınız tatil için en doğru seçim olacak.
CAPE TOWN’DA ULAŞIM SEÇENEKLERİ
Uber: Şehir içini yürümek dışında dolaşmanın en mantıklı seçeneklerinden biri. Araç park yeri aramak veya doğru otobüsü bulma zahmetine girmeden, uygulama ile bir Uber çağırıp rahatça şehri gezebilirsiniz. Eğer pusette oturmaktan keyif alan veya yürümekte sorun yaratmayan bir çocuğunuz varsa, merkezde birçok yerin yürüme mesafesinde olduğunu da unutmayın.
My CitiBus: Şehri dolaşmanın en uygun yollarından biri. Merkezdeki ana istasyonlardan bir bilet alıp gün boyu kullanabilirsiniz. Kırmızı ve Mavi iki hat var. Gezmek istediğiniz bölgeye göre duraklarda inip, yine aynı biletle ve bir sonraki gelen otobüs ile tura devam edebilirsiniz. İn, gez, bin ve devam et..
Araç Kiralama: Sağdan mı gidiyorduk, soldan mı diye şaşkınlık yaşamayacaksanız, trafiğin soldan ilerlediği şehirde çocukla birlikte olabilecek en konforlu seçim. Cape Town’da araç kiralama çok yaygın ve oldukça güvenilir. Yeter ki doğru firmalarla, yaptığınız sözleşmenin içeriğinden emin olun. Kesinlikle aldığımız en doğru karardı. Ters trafik sizi çok korkutmasın, birkaç saat içinde direksiyonun sağda olmasına alışıyorsunuz. Avis, Europcar, First Car, Rentalcars gibi seçenekler var. Hepsinin direkt havaalanına bağlantısı olan ofisleri var. Uçaktan inip, araç kiralama tabelalarını takip ederek ofislere ulaşabilirsiniz. Burada tavsiyelerimize kulak vermeniz önemli. Birincisi, mümkünse aracınızı önceden, internet siteleri aracılığıyla kiralayın. İşlemleri ofiste yapın. İkincisi sigortaya dahil edilen açıklamaları dikkatlice okuyun. Cape Town güvenli bir şehir olsa da halkın bir bölümü oldukça fakir. Ve arabanızda açıkta, görünür halde bıraktığınız çanta veya değerli eşyalarınızı almak için camı kırmaktan geri kalmayabilirler. Sigortadan tasarruf edeyim diye düşünüp, aracın cam masrafını ödemek zorunda kalmamak için, sigortanızı herşey dahil olan tam sigorta yapmanızı tavsiye ederim. Ve elbette, çocuk koltuğu dahil etmeyi unutmayın. Bu ek bir ücrettir ve trafiğin tersten aktığı bu şehirde kesinlikle elzemdir.
ÇOCUKLA KONAKLAMANIN EN ŞAHANESİ
Sakın sakın, çok önemli bir gerekçeniz yoksa (ne gibi bir gerekçe olabilirki) otel seçeneği ilk seçeneğiniz olmasın. Bu şehirde, her bütçeye uygun öyle güzel evler var ki, aklınız durur. İsterseniz şehir merkezinde, popüler olan mahallerde küçük bir ev kiralayıp, iki sokak arkadaki fırından kruvasanınızı almak için çıkın, ister bizim gibi şehrin banliyölerinde şirin bir kulübe kiralayıp her sabah okyanusa koşun. Bu tatilden beklentiniz neyse, buna uygun bir bölge seçip araştırmaya başlayın. Görmek istediğiniz yerlerin listesiyle konum belirlemek çok mantıklı. Ayrıca airbnb’yi daha önce hiç kullanmadıysanız, doğru evi bulmakla ilgili ipuçlarını içerek İdeal Airbnb Evi Bulma yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
Cape Town’da görülecek noktalar çok dağınık. Bu yüzden merkezde olalım diye bir kaygı yok. Biz hem doğanın keyfini çıkartmak, hem farklı deneyimler yaşamak, hem de sanki burada da bir evimiz varmış gibi hissetmek için bir sahil banliyösünden kulübe kiraladık. 2 odalı, alarmı ve otoparkı olan, aynı zamanda da müthiş bir okyanusa manzarası olan bir kulübe. Gittiğimiz dönem, Cape Town’ın kışa girdiği daha serin bir ay olan Mayıs ayıydı. Dolayısıyla bu, daha az turist, daha rahat rezervasyon, hatta daha ucuz konaklama demek. Akşamları hava oldukça soğuduğu için evde bir ısıtıcı veya soba olmasına dikkat ettik.
ELEKTRİK KESİNTİLERİ
Cape Town’da hala yük atma adı verilen elektrik kesintileri uygulanıyor. Bu karartmaların saatlerini önceden duyuran bir uygulama mevcut. İsmi: ESP Loadshedding. Evinizi kiraladığınız bölgeyi veya otelin bulunduğu adresi yazıp o gün hangi saat aralığında elektrik kesintisi olacağını kontrol edebilir, buna göre günü planlayabilirsiniz. Biz bu kesintilerin olduğu saatlerde çoğunlukla yola çıktık veya kesinti biteceği zamanlarda eve dönüş yaptık. Hatta daha da ileri giderek bunu fırsata çevirip akşam yemeklerimizin bir kısmını mum ışığı eşliğinde romantize ettik. Evlerin tamamında yeteri kadar ışıldak veya mum mevcut. Size düşen, onları düzenli şekilde şarj etmek.
Ayrıca birçok evde ocak gaz ile çalışıyor ve sıcak su akmaya devam ediyor. Bazısında internet hattı başka bir elektrik hattına bağlı olduğundan veya küçük bir jeneratör kullandığından hayatınıza devam etmek kolaylaşıyor. Bu şekilde yemek yapmaya devam edebilir, duş alabilir veya online çalışabilirsiniz. Ve elbette odun şöminesini yakıp keyif yapmak için hiçbir engel yok.
Çocuklarla Hangi Bölgede Kalalım?
Çocuklarla çıkılan bir tatilde yemeği keyifle yeyip, birbiriyle sohbet edebilen kaç kişiyiz? Cape Town’da merkezden uzaklaştıkça her şey daha da güzelleşiyor. Örneğin şarap çiftlikleri artıyor, restoranların alanları büyüyor. Bu demek oluyor ki çocuklar için alan da artıyor. Camps Bay, Constantia, Hout Koyu, Noordhoek, Fish Hoek merkezden daha güneye inerken değerlendirebileceğiniz bölgeler. Tahmin ettiğiniz gibi güneye indikçe nüfus azalıyor. En güneydeki kasabadan (Fish Hoek) merkeze uzaklığınız en fazla 35 dakika sürer.
Bir de şarap çiftliklerinin büyükçe alanlara yayıldığı başka bir bölge daha var. Güney Afrika’nın Western Cape eyaletinde, Cape Town şehir merkezinin yaklaşık 45 km doğusundaki Stellenbosch Kasabası. Burada, irili ufaklı, çoğu birinci sınıf üretim yapan yüzlerce şarap çiftliği var. Yine çoğunda şarap tadımı yapılabildiği gibi, kendi restoranı da var. Ve bilin bakalım bu çiftlikler yalnızca şarap sever anne babaları, neneleri dedeleri düşünmekle kalmamış, çocuklar için de farklı alanlar yapmışlar. Bunlardan bazılarını aşağıda belirteceğim. Bu yüzden seçiminize bağlı, konaklama için, bu bölgede seçenek olabilir. Buradaki evleri biraz daha büyük, müstakil tatil evleri gibi düşünebilirsiniz. Merkeze uzaklığınız, kendi aracınızla yaklaşık 40 dakika olur.
Canım, Noordhoek Mahallesi
Bizim konaklamak için tercih ettiğimiz bölge, Noordhoek. Chapman’s Peak dağlarının eteklerinde ve upuzun uzanan tertemiz bir plajı var. Sabah kısacık bir yürüyüşle Noordhoek Plajı‘na ulaşabilirsiniz. Burada çocukların rahatlıkla oynayabileceği bir lagün ve tırmanmak için bolca kaya var. Etrafta köpeklerini gezdiren insanlara ve üniformaları ile sahilde temizlik yapan görevlilere rastlayabilirsiniz. Sabah yüzünü Atlantik sularında yıkayanları saymıyorum.
Bölge en çok at çiftlikleriyle biliniyor. Dolayısıyla sabah biraz hamurişi almak için sokaklara çıkarsınız, atına binmiş kahve almaya giden mahalle sakinleriyle günaydınlaşabilirsiniz. :)) Ve bir sabah çocuklarla at tarlalarından birine yürüyüp atlara havuç verebilir, onları sevebilirsiniz. Bundan daha basit ama daha eğlenceli, daha çabasız ama daha bulunmaz bir aktivite ne olabilir, söyleyin? Bununla birlikte bahçelerde ve diğer kamusal alanlarda dolaşan domuzlar, tavuklar, inekler, tavşanlarla, çocukların doğayla daha yakın ilişki kurabileceği daha iyi bir yer yok. Bu mahalle ile ilgili hakkı olan ayrıntıyı, Noordhoek yazısından okuyabilirsiniz.
UĞRAMANIZ GEREKEN DİĞER YERLER
Imhoff Farm
Eşsiz bir manzaraya sahip, güzel yiyecekler, benzersiz butikler, şarap dükkanları ve içinde birçok hayvanı barındıran bir ağıl bulunan çiftlik. Çocuklar ve aileler için her şey düşünülmüş. Çocuğunuz ağıldaki hayvanları besleyebilir veya iyi tasarlanmış oyun alanında eğlenebilir. Cazip yiyeceklerin, Hout Körfezine veya Noordhoek sahiline bakarak servis edildiği Blue Water Cafe, pazartesi günleri kapalı. Nefes kesici dağ manzarasına karşı yemeğimizi yerken, bizim oğlan restoranın kurumuş bir ağaçtan dönüştürülen parkında dakikalarca oynadı. Çünkü onun da önünden atların yürüdüğü muhteşem bir manzarası vardı.
Slangkop (Kommetjie Lighthouse)
Evimizin manzarasından akşamları bir yıldız gibi parlayan deniz fenerini görünce, ‘aaa şurada bir deniz feneri varmış, gidip onu yakından görelim.’ dediğimiz ve bize sürprizler yapan bölge. Kommetjie kasabasında, ingilterede üretilmiş dökme demirden oluşan bu deniz fenerine turlar da yapılıyormuş. Biz buna katılmadık ama hemen bulunduğu yerden, kıyı boyunca ahşap patikaların uzandığı sahilde yürüyerek güneşi batırdık. Burası pitoresk, çarpıcı bir doğal çevreye ve nefes kesici bir okyanus manzarasına sahip. İyi ki güneş batmadan 15 dakika önce, termosta kahvemizle aracımızı buraya sürmüşüz. Özellikle ben buradan öyle etkilendim ki, dünyada sayılı kalan gerçek bir deniz feneri bekçisiyle tanışabilmenin hayalini kurdum. Evet, fener otomatik olsa da, hala bir deniz feneri bekçisi tarafından yönetilen dünyadaki birkaç deniz fenerinden biri.
Spier Wine Farm
Stellanbosch’daki tarihi 1692’lere dayanan en eski şarap çiftliklerinden biri olsa da burayı ziyaret etmekteki amaç şarap tadımından çok sunduğu diğer aktivitelerle ilgilidir. Geniş bahçelerinde sunulan kır pikniğindeki yiyecekler, kendi ürettikleri veya çevredeki çiftçiler tarafından yetiştirilen malzemelerle hazırlanmıştır. İnsanlara çevre bilincini yerleştirmeye amaçlamış bir dizi programa da ev sahipliği yapar. Sürdürülebilirliğe olan bağlılığı ile tanınmış bu çiftlik, Koruma Şampiyonu ünvanına layık görülmüş aynı zamanda misafirlerine konaklama sunan bir aile işletmesi.
Buradaki şarap arazisinde Segway turlar yapılıyor. Hepsinin yanında inanılmaz bir doğal kuş çeşitliliğine sahip. Arazide dolaşırken sık sık bir kartalla karşılaşabilirsiniz.
Hepsi tamam, peki çocuklar?
Siz şarap tadımı yaparken, 2-12 yaş arası çocuklara bakım hizmeti veren bir odaları var. Çocuklar da kendi aktivitelerini yapabilir ve sonunda birkaç çeşit üzüm suyu tadımı yapabilirler.
Aynı zamanda açık bir oyun alanı var ki, şahane! İsmi Elemental Play Garden. İsminden de anlaşılacağı üzere dört unsuru temsil eden bölümlere ayrılmış. Ateş, su, hava ve toprak. Yerli bitkiler, yerel zanaatkarlar ve malzemeler kullanılarak tasarlanmış bu oyun bahçesinde her şey güvenli. Su, arıtılmış temiz su. Böylece çocuğunuz ayakkabılarını çıkartıp su kanalının içinde koşmak isterse, sıçrayan suları dert etmeyin. İçinde Fibonacci Dizisini simgeleyen spiral bir su yolu var. Doğada birçok desenin (mesela deniz kabuğu veya bir çiçeğin taç yaprakları gibi) bu kuralı takip etmesine vurgu yapar.
Blaauwklippen
Tarihi yine 1682 yıllarına dayanan çok eski bir şarap üretim çiftliği. Stellenbosch’un güzel manzarasına karşı sıcacık bir ev hissi veriyor. Yeniden gitsem burası için daha özenli bir plan yapmak isterdim. Hafta sonları, sabah 10’dan akşam 4’e kadar, mevsimsel ve yerel gıdanın sunulduğu bir aile pazarı kuruluyor. Küçük üreticilerden gelen peynir, zeytin ve taze pişmiş ekmekler tadarken, moda ve mücevher tezgahlarına göz atabilirsiniz. Burada güzel kahve satın alabileceğiniz bir Deli ve hemen önündeki açık alanda kahvenizi yudumlayabileceğiniz ahşap bank ve masaların olduğu bir çocuk oyun alanı var. Ağaçların altında, öğleden sonra güneşini hissetmeyeceğiniz, tatlı bir ortam.
Yine Blaauwklippen içinde heyecanlı çocuklar için tasarlanmış bir bisiklet parkuru mevcut. Bizim burası ile tanışmamıza sebep olan etkinlik aslında bu. Dilerseniz buradaki boy boy bisikletlerden kiralayabilir ya da kendi bisikletinizi kullanabilirsiniz. Onun için de ufak bir ücreti var. Biz dünyanın bir ucuna kendi bisikletimizi de götürdüğümüz için, yalnızca kask rica ettik. Bakın, bu parkurun mutlu etmeyeceği bir çocuk tanımıyorum. Yalnızca izlemekle bile nasıl keyif dolduğumu tarif edemem. Çünkü her konunun arkasında büyükçe bir manzara yatıyor :))
Boulders Beach
Simon’s Town’daki bu sahili istila eden minik Güney Afrika Penguenlerinden hatırlarsınız. Hani şu dizi dizi kayaların üzerinde gezen, bir anda arkanızda beliren bacaksızlar. Bu şehre ilk geldiğimizde tabii ki tura burayı da dahil etmiştik. Ve her turist gibi sahile girilen kapıdan biletimizi alıp, ahşap izleme teraslarında ilerleyerek bu küçük dostlarımızı seyre dalmıştık. Kıdemli bir gezgin olarak bu sahildeki kumlara ayak basabilmenin yöntemini öğrenmiş şekilde, oğlum ve sevgilimle o ahşap izleme yolundan sapmadan, az ilerideki küçük kapının ardındaki yoldan yürümeye devam etmemiz gerektiğini bilerek, kendimizi Boulders Beach’in serin kumlarında bulduk.
Bulut, 16 derecelik Atlantik sularında deniz kabuğu toplarken ben kuma bir havlu serip oturdum. Güneş, mayoyla oturabileceğimiz kadar ısıtıyordu ama su.. buz gibiydi. Derken çevremizde çeşitli yerlerden fırlamış penguenleri gördük. Onlarla aynı sahilde yürümek ve aynı sulara girmek bir süre sonra kendiliğinden doğallaştı. Cape Town sizi şaşırttığı kadar kendi içine de hızla alan bir şehir. Sundukları, hayal ettiklerinizin tam karşılığı. Böyle olunca tüm doğal hayata, tüm güzelliklere saygı duymaya başlıyorsunuz. Etkiliyor ve etkileniyorsunuz.
Gitmek zorunda kalmasak, Bulut’u bu sahilden ayıramayacaktık. Bir süre sonra ıslak mayosuyla durması, mevsim itibariyle ve güneşin etkisinin azalmasıyla tedirgin ediyor. İşte buraya yazın gitmekle kışın gitmenin farkı. Parmak arası terliklerimizi çantamıza koyup, ayakkabılarımızı giyerek yola devam etmek, yine bu şehre özgü bir şey olsa gerek.
Table Mountain
Hadi yavaş yavaş şehrin merkezine yaklaşalım. Kırsalda yeterince vakit geçirdik. Masa Dağı, Cape Town’ın en ikonik simgesi. Bu şehre gelip, buraya çıkmamış kimse, Cape Town’u gördüm demesin. Öyle ki, tepesinde öyle bir şehir manzarası varki… Bildiğimiz dağlara benzemiyor tabi, üzeri masa gibi dümdüz olduğu için bu ismi almış. Yukarı tırrmanarak da çıkabileceğiniz gibi (ki bu ciddi bir kondisyon ve beceri istiyor) teleferikle de çıkmak mümkün. Zaten çılgın değilseniz genelde tercih edilen yöntem bu. Teleferiği kullanım ücreti var. Biz 2023’de 2 yetişkin ve 1 çocuk için toplamdan 850R ücret ödemiştik. Pahalı bence. Ama tırmanamayacağımıza göre bu para değerini bir anda kaybediyor.
Teleferik yuvarlak ve kendi etrafında döner bir yapıda olduğundan, durduğunuz kenarın bir önemi yok. (Kenarda durun yeter) Yukarı çıkarken ilginç bir manzara da sizi bekliyor. Tabii ki Masa Dağı’nın tepesindeki manzara tarif edilemez. Bir tarafta Nelson Mandela’nın 18 yıl hapis yattığı hapishanenin bulunduğu Robben Adası görülüyor. İlk geldiğimde bundan da çok etkilenmiştim. Bu kez, hareketli ve tırmanmaya bayılan bir çocukla dağın tepesine çıktığımız için, böyle düşünce ve hayallere fırsat kalmıyor. :)) Burası çeşitli kayalar ve bitki örtüsüyle süslü bir oyun alanı gibi. Kuşlar ve farklı cinste arılar var. Bir de uçurumun kenarında tembelce yürüyen bir tür hayvan, ismini asla bilemeyeceğim. :)) Çocukla güvenli bir yer ama kesinlikle gözünüzün önünden ayırmayacağınız şekilde güvenli. Yani arada bir ensesinden tutarak yürümek gerektiği türden. Fotoğraflar, tehlike anlamında yanıltıcı. :))
Oranjezicht City Farm Market
Eğer seyahatiniz cumartesi ve pazar gününe denk geliyorsa, kaçmaması gereken aktivitemiz budur. V&A Waterfront’ta organik ürünler, sağlıklı yiyecekler ve zanaatkarların ürünlerini bulabileceğiniz bir haftasonunu pazarı burası. Ekmekler, peynirler, kuruyemişler, et ve deniz ürünleri, mevsimlik meyve ve sebzeler bulabileceğiniz gibi, sürdürülebilir kaynaklı kıyafetler, cilt bakım ürünleri, ev bitkileri ve seramikleri de görebilirsiniz. Kendi alışveriş çantanızı getirmeniz ve boş bir karınla gelmeniz önerilir. Gelecekseniz Vadas Fırın‘ın tezgahına uğrayıp kahvaltı için güzel bir ekşi maya almayı unutmayın. Ve Sisters on Adderly‘den biraz çiçek de alabilirsiniz. Öyle ki buradaki buketlerin fotoğrafını çekmeden pazardan ayrılmak güç.
Cumartesi: 8:15-14:00 Pazar: 09:00-14:00 arası açık
Ve buralara gelmişken; biraz alışveriş yapmak için Victoria Wharf Shopping Center, iyi kahve için Truth Coffee, kahvaltı için Jason’s Bakery ve sokak sanatlarına ilgi duyorsanız Woodstock Street Art‘a uğramalısınız. Su altı dünyasına ilgi duyan çocuklar ve yetişkinler için Two Ocean Aquarium adında bir akvaryum da var. Girmek istemezseniz, hemen önündeki iskelede fokların güneşlendiğini bir bölüm var. Burnunuzu kapatın, fokların birbirleriyle oynayışlarını izleyin. Belki renkli Bo Kaap Evleri‘nin önünde turistik bir fotoğraf yaratabilirsiniz. İşte merkez bölgede yapabilecekleriz böyle. Diğer alternatifler için Cape Town’da Bir Hafta yazısını okuyabilirsiniz.
Son olarak Stellenbosch Bölgesinde çocuklarla çok keyif alacağınız bir Zürafa Evi var. Buradaki Deli’den kahvenizi alabilir ve Zürafaları besleyebilirsiniz. Giraffe House; her gun 9:00 – 17:00 arasında açık.
Büyük bir tepeyi tırmandıktan sonra, yalnızca tırmanılacak daha bir sürü tepe olduğunu görürsün.
Nelson Mandela
Şehrin sırtını dayadığı Masa Dağı’nın tepesinde, Atlas Okyanusu’nun gökdenizle birleşmesini izlemek, siyah ile beyazın derin farklılığını yumuşatmak ve yaşamanın tüm enerjisini içine çekebilmeyi gerektirir. İşte burada tam karşımdaki minik adacıkta, hayatının 27 yılı mahkum edilmiş ayrımcılık karşıtı Nelson Mandela, özgür ruhunu gökyüzüne salmış ve mahkumiyetinin bitiminde aldığı birçok barış ödülüyle Güney Afrika’da Ulusun Babası olarak görülmüştür. Dünyanın Dibi olarak gördüğüm ‘Cape Town’ maceramız tüm merak ettiklerimizle başlıyor.
Okyanus aşırı uçuşlardaki jetlag derdinin olmadığı sabah bin akşam in yolculuğunu kim sevmez? Özellikle bu yolculuk Kuzey yarım küreden Güney yarım küreye, Afrika’nın en havalı şehrine ise.
Şehre Gelince
Bir gece öncesinden tavsiyelerle haberleştiğimiz Barbaros bey, havaalanında bizi karşıladı. İlk işimiz para bozdurmak ve telefon hattı almak oldu. Burada doları ülkenin para birimi olan Rant’a çevirmek biraz zahmetli. Pasaportunuz, otelinizin adresi telefonu vs birçok şey istiyorlar. Ayrıca çok düşük bir kurdan hesaplıyorlar. Sağolsun Barbaros bizi elden dolar alan bir adamın dükkanına götürdü. Otomatik kilitli demir kapılı bu dükkanda en iyi kur ile paramızı Rant’a çevirebildik. Dükkanların çoğunda kapılar bu şekilde demirli ve her zaman kilitli. Neden? Sonuçta burası Afrika ve her an her şey olabilir. Yoo yoo aslında bu kadar korkacak bir durum yok merak etmeyin. İlerleyen paragraflarda anlayacaksınız 🙂
Eğer buraya gelecekseniz size verebileceğim en birinci tavsiye; Necati Bey ile iletişim kurmanız. Kendisine yapmak istediğiniz aktiviteleri söyleyin. O da planlasın. Bunun dışında otel rezervasyonları, havaalanı transferleri,turlar (penguen adası,fok adası, köpek balığı dalışları,masa dağı,şarap çiftlikleri,aslan ve çita parkları), para bozdurma, özel yemek rezervasyonları vs gibi hizmetler sunmakta. Bence her uzak ülkede bir Necati Bey olmalı :))
Afrika, eyaletlerden oluşmuş bir kıta. Ve bunlardan sadece 1 tanesinin devlet başkanı beyaz. Bu başkan amcanında şehirde en önem verdiği şey; güvenlik! İngiliz sömürgesi olmuş olan bu şehirde Afrika deyince gözlerinizde beliren o görüntünün tamamen zıttı var karşımızda. Temiz, düzenli caddeleri, pırıl pırıl yeşil alanları, dev gökdelenleri, samimi ve sıcak kanlı yardımsever insanları var. Beyazın ve siyahın birlikte mutlu (gerçekten mutlu) yaşadığı, medeniyetin ve sefaletin iç içe geçtiği bir şehir. Müziğin her yerde ama her yerde olduğu, bol aktiviteli bir liman kenti bu.
Bu şehirde hem büyük gökdelenlerin, geniş caddelerin ve gerçek bir şehir yaşamının olup hemde doğal güzelliklerinin bu derece korunmuş olması en şaşırtıcı noktalardan biri. Başınızı çevirdiğinizde bucaksız bir okyanus, diğer yöne çevirdiğinizde tarifsiz Masa Dağı var. Başka yöne baktığınızda yeşillerin doygun renkliliği, diğer tarafta tertemiz sokaklara serpiştirilen güzel restoranların ve kafelerin cıvıl cıvıllığı mevcut.
Şehrin elbette bir de öbür yüzü var. Bunlarda nüfusun büyük kısmının tercih ettiği barakalarda yaşayanlar. Burası bir mahalle hatta bir köy gibi. Birbiri ardına sıralanmış barakalar,tek tek elektrik direklerinden kablolar çekilerek kaçak bağlamalar yapılmış. Su,taşıma suyu. Burada gerçekten hava bedava bulut bedava olunca halk burada yaşamaktan memnun hale gelmiş. Öyleki devlet lojman gibi binalar yapıp insanları o barakalardan çıkartıp ev veriyormuş. Anacak bir çoğu verilen evlerini çok ucuz fiyatlara satıp barakalarına tekrar geri dönüyormuş. Buna uygun bir atasözü var mıydı???
Kontrastı en iyi olan bölgelerden biri. Öyle ki birçok film çekiminin yapıldığı yer. Örneğin Karayip korsanlarının gemileri halen burada sergilenmekte. Gerçekten de daha önce instagramdaki #capetown hashtaglerine baktiğimda neredeyse hiç bulanık bir görüntü yoktu. Hepsinin kontrastı mükemmel tertemiz ışıl ışıl bir hava hakim tüm fotoğraflarda. Meğer gerçektende dünyanın bu bölgesindeki atmosferin yapısından bir şeylerinden dolayı çekimler net, bol ışıklı ve canlı çıkıyormuş. Daha iyi araştırmak gerekli.
Ben şimdiden bir sonraki Cape Town gezisi için yapılacaklar listesini hazırladım. Bu bol sporlu bir gezi olacak. Birde bu sefer yapamadığım kafesli köpekbalığı dalışını mutlaka yapmak istiyorum. Aylar öncesinden rezervasyon gerektiği için yapamamıştım. Eğer sizde gidecek olursanız,benimle iletişime geçin ki size Necati Bey’in numarasını ulaştırayım 🙂
En kısa zamanda tekrar tekrar görüşmek dileğiyle Cape Town.
Jules Verne’nin ”Dünyanın Ucundaki Fener” kitabına esin kaynağı olan feneri görmek yada dev beyaz köpek balıklarıyla dalış yapmak. Muhteşem manzaraya karşı paraşütle atlamak veya dev dalgaların üzerinde dalga sörfü yapmak. Dünyanın en yüksek bungee jumpingi için yada bulutların örttüğü Masa Dağı’nda romantik bir gün batımı seyri. Her ne olursa olsun bu şehirde yapılacaklar insanı delicesine heyecanlandırıyor. O kadar seçeneğiniz var ki, gitmeden önce iyi bir organizasyon yapmak şart. Aksi durumda yapamadıklarınız için üzüntü duyabilirsiniz. Cape Town ‘da bir hafta neler yapılır, seçim yapmak zor.
Afrika’nın en lezzetli şarabını alabildiğine yeşil üzüm bahçelerinin arasında tadarken ertesi gün katılacağınız halk koşuları için moral depolayabilirsiniz. Yada biraz renk için Bo-Kaap’ın evlerine misafir olabilirsiniz. Camps Bay’ın muhteşem plajında güneşin tadını çıkarırken, selfie için fok adasını ziyaret edebilirsiniz. Bir de manzaraya paralel bisiklet sürüşü yaparken önünüze çıkabilecek paytak penguenlere dikkat edin. Bazı zaman gezintiye çıkıyorlar :))
Daha yazamadığım birçok olduğu gibi bizim bu seyahatimizde yapabildiklerimizle yazıya devam edelim.
ÜMİT BURNU
İlk turumuz; Ümit Burnu (Cape Point), Penguen Sahili, Fok Adası, Camps Bay
Ümit Burnu için yazılacak çok şey var aslında. En başta dünyanın güneyindeki son kara parçası diyebiliriz. 1488 yılında Bartolomeu Dias burayı keşfettiğinde aşırı rüzgarlı olması sebebiyle Fırtınalar Burnu adını koymuş. Bu bölgedeki akıntı ve dalgalar yüzünden yaklaşık 400 adet geminin burada battığı söyleniyor.
Milli parkların içindeki Babunlara dikkat etmek gerekiyor. Eğer elinizde herhangi bir yiyecek var ise, onu en uzak yere fırlatmak yapacağınız en doğru şey olabilir. Öyle ki babunlar ayağa kalktıklarında irice bir insan boyuna rahatlıkla ulaşabilen tehlikeli hayvanlardır. Elinizdeki cep telefonu-kamera gibi aletleri de alıp kaçabilirler. Daha da kötüsü ısırıklarına maruz kalırsanız ki bu elinizde yiyecek varken çok çok mümkün, AIDS kapmanız çok muhtemel. En kötüsü de Türkiye’ye döndüğünüzde AIDS’i nereden kaptığınızı kimseye inandıramayacağınız gerçeği.
BOULDERS BAY
Boulders Bay (Penguenler Adası); kendilerine yer etmiş oldukları bu plajda normalden daha küçük olan güney afrika penguenlerini görebilirsiniz. Hatta bölgeye yakın plajlara havlunuzu serip onlarla güneşlenebilir veya birlikte yüzebilirsiniz. Kendilerine ait bu plajda yüzlerce minik penguenin bir heykel gibi durduklarını görünce önce çok şaşırmıştım. Sonradan öğrendiğime göre, penguenler tek eşli hayvanlarmış ve eşleri avlanmaya gittiğinde sahilde durup onları beklerlermiş. İnsandan beklenmeyecek haraketler bunlar :)) Bu paytak şeyler bazı zamanlarda yola çıkıp şehirde dolaşabiliyorlar, sosyalleşmek gerek tabii :)) Ha birde bir Cape Town’luyu kızdırmak istiyorsanız bu penguenlerden birini alıp eve götürmek istediğinizi söyleyebilirsiniz. Bu şirin yaratıklara acayip değer veriyorlar.
FOK ADASI
Fok Adası için bindiğimiz tekne bizi Atlantik okyanusunun açıklarına doğru götürürken, kendimi Karayip Korsanları filminde fırtınaya yakalanmış bir denizci gibi hissettim :)) Teknenin büyük dalgalarla savaşması karşısında korkuya kapılan birkaç arkadaşımız (buna ayıptır yazması eşimde dahil) çığlıklarla teknenin orta kısımlarına doğru çekilse de ben teknenin en uç kısmında yaşadığım bu macerada gayet hoşnuttum. Adıma ne derseniz deyin ama ben galiba tehlikeli ve adrenalini bol olan aktivitele bayılıyorum. Dalgalar teknemizi havalandırıp alçalttıkça midemiz kalbimizle birleşiyordu. Atlas okyanusunda rüzgar ve dalgalarla boğuşmadık demeyeceğim.
Fokların yanına yaklaştığımızı burnumuza gelen kötü kokulardan anladık 🙂 Bu kadar sevimli ve akıllı hayvanların bu kadar kötü kokmasını kabullenemedik, birkaç selfie yaptıktan sonra teknemizin burnunu dönüş yoluna çevirdik.
CAMPS BAY
Camps Bay… Ahh Camps Bay… işte burası Afrikanın Miami’si olarak adlandırılan, surfcu çocukların, yakışıklı ve karizmatik erkeklerin, güzel vücutlu ve zengin hatunların takıldığı bölge. Lüks evlerin tertipli sokaklara yayıldığı, sahil şeridinde kaliteli restoran ve barların bulunduğu, beyaz ve yumuşacık kumsalların genişçe bir alanı kapladığı, turkuaz soğuk suların beyaz köpüklü dalgaları ile sahili yaladığı, çıplak ayaklı, minik sarı ve zenci veletlerin birlikte koşturduğu, gün batımında Cafe Caprice’deki yakışıklı barmenin elinden içebileceğiniz en lezzetli Mojito ile turuncu günü uğurlayabileceğiniz bir vaha. Dünyaca ünlü aktör, aktrist ve sanatçıların kaçış mekanı. Öyle ki bir gün Caprice’de yan masanızda Cameron Diaz’ı margaritasını yudumlarken görebilirsiniz. Yada sahildeki sabah koşusunda Leonardo Di Caprio ile selamlaşabilirsiniz. Ancak sakın paparazzilik yapmaya kalkmayın. Bu şehre paparazziler giremiyor! 🙂
Burada yaşamak isterdik desem,sizde her gittiğiniz yerde yaşamak istiyorsunuz diyebilirsiniz. Olsun, deyin. Biz burada da yaşamak isterdik :)) Çünkü gerçekten yapabileceğiniz çok şey var. Uzak doğu kadar sıcak, nemli ve bunaltıcı değil. Eğer rüzgarla bir derdiniz yoksa havası ideal bir yer. Bir kere Akdeniz iklimi aslında, yazın nemsiz kuru sıcaklar, kışın ise ılıman bir hava var. Rüzgar ısınan havayı serinletse de Afrika güneşinden sakınmak, krem ve şapka kullanmak şart. Hiç belli etmeden haşlanabiliyorsunuz. Akşamları hava serin bile olmuştu. Biz Aralık sonunda yani güney yarım kürenin yaz ayında gitmemize rağmen gündüz açıkta kalıp haşlanan bölgelerimiz akşamları üşümüştü 🙂 Dolayısıyla ince bir hırka lazım.
Bu bölgede 11 çeşit köpek balığı olması sebebiyle (buna Büyük Beyaz’da dahil) okyanusa girip çırpınıp çocuklar gibi şen, bülbüller gibi muhteşem olmanız malesef imkansız. Böyle nefis kumsalları ve tertemiz berrak bir okyanusun olduğu şehirde uyanıp da o suya girememek Cape Town’lıların en büyük üzüntüsüymüş aslında. Gerçi köpek balığı olmasa da su en iyi haliyle 15 derece. Yani zatürre olmak istemeyen zaten girmesin. Ayaklarınızı sokup etraftaki tatlı veletlere su sıçratıp oynayın, size yeter 🙂
Lakin artislik yapıp buraya kadar gelmişim, illede girip yüzücem derseniz köpek balıklarının önce hafif burun vuruşunu vücudunuzda hissedip sonrasında 40km hızla gelen öldürücü darbesiyle sizi ham yapmasını izlemek boynumuzun borcu olabilir. Sonra Cape Town’da pisipisine köpek balığı mağduru olmayın derim.
Westlake Golf Club bölgesi Ali ve benim en ilgimizi çeken yerlerden biriydi. Zengin, golf sever amcalar, yaşlanınca artık o büyük evlerde yaşamak istemediklerini düşünürek, daha minik, kutu gibi, bahçesi yeterli büyüklükte olan (sulama ve bakım işlerini artık kendileri yapacaklarından) ve hemen önünde keyifli bir golf sahası olan evler yaptırıp bir site oluşturmuşlar. Burası emekliler sitesi olarak geçiyor ve tamamen zevklerine göre hazırlanmış bu minik az uğraş gerektiren evlerde yaşamlarını sürdürüyorlarmış. Bu arada bu kıyı şeridindeki tüm evlerin manzaraları paha biçilemez güzellikte. Her köşe başında farklı bir manzara çıkıyor. Ben burası için, dünyanın en güzel doğal manzaralarına sahip şehri diyebilirim.
TABLE MOUNTAİN
İkinci Turumuz ; Masa Dağı (Table Mountain), 1086 metre yükseklikteki, zirvesi uzun bir dikdörtgen gibi dümdüz olan bir dağ ve bu doğal bir oluşum. Dünya mirası listesinde olan bu dağa teleferikle çıkmak mümkün. İsteyen yaklaşık 3 saatlik yürüyüş ile kendi bacaklarını da kullanabilir. Teleferik kullanımı yaklaşık 50TL. Ali’ciğim teleferiğin güzergahını ve yüksekliği görünce yürüyerek çıkmaya yeltense de zaman kaybı, yorgunluk vs bahaneleriyle onu vazgeçirmeyi başardım. Dağın zirvesine yaklaşık 65 kişiyi taşıyabilen bu teleferikte en iyi manzaralı yeri kapmak için çok uğraşmayın. Turistlerin rahatlıkla fotoğraf çekebilmesi için kendi etrafında dönen bir sisteme oturtulmuş. Böylece 2-3 defa 365 derece döndüğünden hiçbir taraftaki manzaradan eksik kalmıyorsunuz:) Sadece cam kenarlarında durmaya çalışın 🙂
Yukarı çıktığınızda Atlas okyanusunun nefes kesen manzarası sizi karşılıyor. Zaten ’Afrikanın en epik manzaralarından biri Masa Dağı ‘nın zirvesinden izlenir’ demişler. Kulağımızda ain’t no sunshine when she’s gone ve doyumsuzluk yapan güzellikleri önümüze döken kuşbakışı Cape Town!
Yukarı çıkarken yanınızda mutlak surette şapka, krem ve kalın giysiler bulundurun. Biz hazırlıksız yakalandık, o yüzden oradaki shoptan hırka almak zorunda kaldık. Bu güzelim fotoğraflardaki uyumsuz alakasız kıyafetler hep bu yüzden 😀
Dünyada soyu hızla tükenen Çitalar için soylarını devam ettirebilmeleri için bir park yapmışlar. Burada dünyanın en hızlı koşabilen bu canlıları çiftleştirip doğal yaşam alanlarına salıyorlarmış. Ayrıca yakın temas kurmak isteyenler için de 120 Rant (24lira) karşılığında tüylerini okşama fırsatı sunuyorlar. Ali’ciğime bu olay saçma geldiği için sevmek istemedi. Yani saçma gelmeseydi eğer tel örgülerin içine girip bu yırtıcı ama güzel hayvanların sırtlarını okşayabilirdi. Ama saçmaydı işte 😛
Aslan Parkı; ben aslanların bu kadar heybetli, asil,güçlü, ürkünç ve karizmatik olduklarını bilmezdim. Bir aslan ile 3 metre mesafede gözgöze gelince, onlara neden Ormanın kralı dediklerini gayette iyi anladım. Bize hiç pas vermeseler de ben aslanlara bayıldımmmm…
Fairview; kocaman şarap çiftliklerinin olduğu bu bölgedeki bir çiftliğe girip şarap tadımı yapıyorsunuz.
Aynı zamanda güzel peynirlerinde tadına bakarak çok uygun fiyatlara bu lezzetleri alabilirsiniz. Şarap fiyatları; 50-150 Rant arasında. Biz hepsi beyaz olmak üzere 3 şişe aldık. Toplam fiyat 46 TL
Burada yemek ve içki çok ucuz. Geldiğimden beri Mojito’ya doydum diyebilirim. Neredeyse her öğlen ve akşam içtiğim lezzetli mojito’nun bardağı 50 rant. (10TL)
Hop On Hop Off
Şehre 2 yıl önce tur otobüsleri koymuşlar. Hani şu ingilterenin kırmızı otobüslerinden. Üstü açık. Sana kulaklık veriyorlar, hemen oturduğun koltuğun yanına takıyorsun veeeeee ayarlardan dil seçeneğini türkçe yapıyorsun 🙂 Evet gezdiğin yerleri anadilinle dinlemek çok hoş oluyor 😀
Bu tur otobüsleri kırmızı ve mavi tur olmak üzere ikiye ayrılıyor. Kırmızı tur Table Mountain (Masa Dağı),Camps Bay gibi kısa sahil şeridine gidiyor. Mavi tur; şarap bahçeleri, fok adası, Kirstenbosch Ulusal Botanik Bahçeleri, World of Birds,Cliffton Beach ve Camps Bay gibi daha büyük bir çemberi gezdiriyor. İstediğiniz durakta inip, bölgeyi gezip sonra tekrar aynı yerden 15dk arayla gelen otobüse binip devam edebilirsiniz. İlk satın aldığınız bileti atmayın, çünkü her bindiğiniz otobüs soforune onu gösteriyorsunuz.
Yine küçük bir tavsiye, zamanınızın çoğunu üzüm bağlarında geçirecekmiş gibi ayarlama yapmanız. Lakin biz bu bağlardan ayrılmak istemedik. Son gün geldiğimiz içinse neden ilk gelmedikte her günün 2-3 saatini buraya ayırmadık diye dertlendik :)) Üzüm bağları yazısı için tıklayınız.
Gece hayatına gelirsek, böylesi güzel bir şehirde elbetteki gece hayatı da yoğun. Long street denilen bölge barlar sokağı olarak anılıyor. Akşam tüm dükkanlar 5 te kapansa da birbirinden iyi gece kulupleri şehri canlı tutuyor. Burada hava karardıktan sonra gündüzki kadar rahat olamasanızda bence tedirginliği çok da büyütmemek gerek. Evet hiç tedirgin olmayın demiyorum. Sonuçta hep izlediğimiz filmlerdeki gibi zenci genç grupları dolaşıyor ve yolda yürürken yanlışlıkla omzunuz onlara çarpabilir vs vs.. 🙂 Dikkatli olun ama çok da turist gibi davranmayın. Ağzınız açık her yerde cep telefonunuzu kameranızı çıkarıp fotoğraf çekmeyin. Esnafla konuşun, ama samimice heey dostum.. falan el çarpışın.. İnanın GreenPark denilen bit pazarında bu bizim çok işimize yaradı. Mesela sadece Türk olmamız ve müslüman olmamızı söyleyerek bile indirim yaptırdık. Müslümanları ve Türkleri seviyorlar. Türkleri sevmelerinin en büyük sebebi Futbol 🙂
OTEL SEÇİMİ
Otel seçerken mutlaka Waterfront bölgesine yakın yerlerde kalın. Biz 2 otelde konakladık (christmas sebebiyle yer yoktu). Cape Town Lodge Hotel ve Southern Sun Hotel. İkiside merkez bölgeye yürüme mesafesiydi. Ayrıca Masa Dağı manzaralı birçok lüks otel de mevcut. Bahsettiğim tur otobüslerine Waterfront’dan binebiliyorsunuz. Ayrıca burada Watershed craft&design adında bir market var. Cape Town 2014 yılında dünya tasarım başkenti seçilmiş ve burada inanılmaz özgün eşyalar satılıyor. Yerel el sanatları bulmak için ideal ama kendinizi kaybedeceğiniz en tehlikeli yer diyebilirim.
Gece hayatının tartışılmaz açık ara en gözde Caz Kulubü; Mama Africa! Gruplar inanılmaz bir performansla buram buram caz yapıyor. African müzik inanılmaz. İçkiler ucuz, keyif bedava.
Yapılacak Şey Çok
Yamaç paraşütü. Köpekbalığı kafesli dalışı. Dalga sörfü. Uçurtma sörfü. Trekking. Senede ortalama 60 adet yapılan 5 – 10 km koşu aktiviteleri (adamlar spora aşık). Bisiklet turları (cape point bölgesine). Yunus ve balina izleme. Çelik halat macera parkları. Beyaz kumlarda bir kovboy edasıyla binicilik. Motosiklet parkurları. Atv parkurları. Golf. Safari ve vahşi yaşam turları. Ne için geliyorsanız gelin yeter ki planlı gelin.