AVOKADO SALATASI, NOHUT İLE

Şubat bitmeden bir Avokado tarifi daha vermek istedim. Beni çok heyecanlandıran bu meyveden daha neler neler yapılabilir her seferinde şaşırıyorum. Londra seyahatinde Camden Town civarında rast gele bir kitapçıya girmiştim. Aman allahım! Burası bir mabet dedirten çeşit çeşit yemek kitapları önemli ölçüde indirime girmişti. Bavulumun ağırlığından korka korka 2 kitap satın aldım. Bunlardan birisinin ismi AVOKADO! :)) Bu kıymetli kitaptan beğendiğim birkaç tarifi deneyip, ilerleyen zamanlarda blogda paylaşacağım. Ancak şimdi, benim uydurmasyon tariflerimden biri olan nohutlu avokado salatası nı anlatmak istiyorum.

Akşam tencere tencere yemek alışkanlığı gitti, minik porsiyonlarda gökkuşağı tabakları geldi :)) Bazen tek çeşit bir şey yanında ev yapımı yoğurtla yenirken, bazen bir önceki günden kalmış minik porsiyon yemeğin yanına bir çırpıda hazırlanmış salatalar eşlik ediyor. Bu tarif, ister et yemeklerinin yanına ister tek başına iyi giden favorilerimden biri. Yapılışı kolay olduğu gibi doyurucu da. İçindeki nohut inanılmaz tok tutuyor ve protein değeri katıyor. Avokado ile birleştirmeyi en çok sevdiğim şey; nohut!

 

 

MALZEMELER

  • 2/3 su bardağı Nohut, önceden ıslatılmış, haşlanmış
  • 1 büyük olgunlaşmış Avokado, küp doğranmış
  • 1 büyük Salatalık, küp doğranmış
  • 1/3 demet Maydanoz, ince kıyılmış
  • 2 dal Taze Soğan, ince kıyılmış
  • Yarım Limonun suyu
  • 2 yemek kaşığı Nar ekşisi
  • 1 tatlı kaşığı Sumak
  • Zeytinyağı
  • Tuz

 

Avokado Salatası

 

HAZIRLANIŞI

  1. Avokado ve salatalığı küp şeklinde doğrayın.
  2. Taze soğan ve maydanozu incecik kıyın, ekleyin.
  3. Nohut, limon, nar ekşisi, sumak, zeytinyağı ve tuzu ekleyip tüm malzemeleri karıştırın.
  4. Avokado salatası, ekstra nar ekşisi ile servis edilebilir.

 

Afiyet Olsun.

 

Avokado Salatası

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

Tarifi Kaydedin! ⇓

 

BALKABAĞI ÇORBASI | VEGAN

Ne zamandır balkabağı çorbamın tarifini yazmak istiyordum. Evime yemeğe gelen davetlilerime kıyak yapmak istediğimde bu çorbayı pişiririm. Şimdi böyle söyleyince, çok zor yada yapımı çok uzun süren bir çorba gibi gelse de besleyiciliği ve farklı lezzetiyle benim favori çorbam diyebiliriz. Yapımı çok ama çok basit, sadece 3 temel malzeme ve hemen 15 dakika içinde mutfaktaki işinizi bitirip ördüğünüz atkıya geri dönebilirsiniz :)) Yada sizi bekleyen o gömlekleri ütüleyebilirsiniz mesela :))

Ben balkabağını şeklen ve renk olarak da çok severim. Özellikle soğuk bir kış günü, bacası tüten ahşap minik bir kulübenin kapısını açıp, çıtır çıtır yanan ateşin üzerine konmuş çanaktaki çorbayı karıştırmak, sonra birkaç mumla ışıklandırılmış bir masa da ailece bu yemeği yeyip battaniyenin altında örgü örmek veya bir kupa sıcak çay içip sohbet etmenin keyfini verir bana. Bu kadar hayali duyguyu nasıl veriyor diye sorabilirsiniz :)) Ama ben bu tür hayallere çok alışkınım :)) Balkabağı bence sofraları zenginleştiren bir sebze. Çünkü tadı genelde tatlı yapmaya müsait gibi görünse de ben çorbasına hatta yemeğine de bayılarak damak tadımızı geliştirdiğini düşünüyorum. Hep aynı tatlara lezzetlere alışık bizler bence birçok sebzeye meyveye şans vermeli ve beslenme şeklimizi genişletmeliyiz.

 

  • Bal kabağının en büyük yararı lif içeriğinden dolayıdır. Lif içeriği = kabızlık sorunları, toksit maddelerin atılımı, kilo kontrolü, hemorit sorunlarıdır.
  • Turuncu olması beta karoten olduğunu gösterirki bu çok güçlü bir antioksidantdır. Beta karoten A vitaminine dönüşür. Bu da göz ve cilt sağlığına bomba etki demektir :))
  • İçinde magnezyum ve potasyum iyi miktarda bulunur.
  • Bebeklerde 6. aydan sonra katı gıdaya geçtiğinizde kullanacağınız en önemli besinlerden biridir. Özellikle katı gıdaya geçen bebeklerde yaşanabilecek kabızlık için baldan tatlı çözümdür. Haşladığınız balkabaklarını ezip tarçınla tatlandırabilir ve biraz süt ekleyebilirsiniz. Yada bu çorbanın tarifinde tuz miktarını azaltıp (bebeklere mümkün olduğunca çok az tuz) ve daha katı şekilde blender dan geçirip verebilirsiniz. Yine haşlanmış bal kabağını ezdiğiniz avokado ile karıştırıp yedirirseniz vitamin, mineral ve zengin yağ içeri ile bebeğinize müthiş bir besin hazırlamış olursunuz. Evet bu sonuncu benim favorim! 🙂 Avokado’nun yetişkin ve çocuklardaki yararları için Avokado Toast yazısını okuyun.

 

WhatsApp Image 2017-02-01 at 17.00.57

WhatsApp Image 2017-02-01 at 17.00.59 (1)

Okumaya devam et BALKABAĞI ÇORBASI | VEGAN

PORTAKALLI YER ELMASI

Kış ayları yaz sebzeleri gibi çeşitli ve lezzetli olmaz denir. Kanımca ben aynı fikirde değilim. Pazarda al beni al beni diyen güzeller güzeli karnabaharın, dizi dizi sıralanmış pırasanın, rengiyle iç ısıtan bal kabaklarının, mis kokulu kerevizin ve pazı lahana ıspanakların arasından geçerken bugün ne pişirsem diye karar vermek zor olabilir. Bir de sizi çağıran lastik çizmeli balıkçıların tezgahtaki derya kuzuları var tabii. 

Bu saydıklarım içinde evlerde en az pişen sebze YER ELMASI olsa gerek. Sanırım ülke halkı olarak bu tada pek de alışkın değiliz. Oysaki havuçla birlikte zeytin yağında pişirilmiş yer elması hem lezzetiyle hem de vücudumuza yaptıklarıyla öyle lezzetli ve yararlı ki. Herhalde evinizde bir kere pişirmiş ve denemiş olsaydınız, bu harika sebzeye masanızda daha çok yer verirdiniz.

img_7844

Tarife geçmeden önce sizinle önemli bir bilgi paylaşmak isterim. Herkes bağırsaklarımızın çalışma sistemini az çok bilir. Olabildiğince basit şekliyle anlatmak istersek; Bağırsak mikrobiyotamız yaklaşık 2 kilo ağırlığındadır ve bünyesinde yaklaşık olarak 100 milyar bakteri barındırır.  LactobacillusProbiyotik bakteriler, dışarıdan gelen zararlı bakterileri tüketerek yada bağırsak florasının asidik ortamını değiştirerek onların burada üremesini engeller ve yok ederler. Bu yararlı bakteriler bağırsak florasının düzgün olmasını sağlayarak sindirimi düzenler, aynı zamanda  bağışıklık sistemi üzerinde çok önemli etkiler yaratır. Bağışıklık sistemimizin görevi şudur; ”dışarıdan gelen tüm zararlı maddeleri yoket!” işte bu durumda bağışıklık sistemimiz bağırsaklarımızla birlikte çalışır. Unutmayın; bağırsaklar kalp kadar önemli bir organdır ve birçok kanser türünün türemesi de bağışıklık sistemimizin beraber çalıştığı bağırsaktan başlar. 

Şimdi yer elması yemeğinin bağırsaklarımızla ne ilgisi var sorusuna gelelim. Bağırsakta yaşayan yararlı bakteriler yani probiyotiklerin de beslenmeye ve mutlu olmaya ihtiyacı vardır. Artık bilindiği üzere, ne kadar çok yararlı bakteri o kadar çok sağlık ve düzenli çalışan bir vücut. Bu yararlı bakterilerin beslendiği yiyeceklerin ismi PREBIYOTIK ‘tir. Ve yer alması harika bir prebiyotiktir :)) Aynı zamanda pırasa da bu gruba girer. Bu gibi sebzeleri yediğinizde bağırsak bakterilerinizin mutluluktan taklalar attığını hissedebilirsiniz :))

 

Yer Elmasının Yararları

  • Yer elması, patates gibi toprak altında yetişir. İçinde önemli miktarda inülin denilen bir madde bulunur. Bu maddenin bağırsaklar için çok yararlı etkileri vardır ve kolon kanseri önleyicidir.
  • İnülinin aynı zamanda kan şekeri dengeleyici etkisi vardır ve bilinçli şeker hastaları sıklıkla tüketir.
  • Diyet yapanlarda kan şekeri dengelemesi ve buna bağlı tok tutucu etkisi sebebiyle öğünlerinde kullanabilirler.
  • Oldukça fazla lif içerir. Böylece sindirim sistemimizi mutlu eder.
  • Öksürük ve göğüs yumuşatma etkisi, hemoroite iyi gelmesi, anne sütü arttırıcı etkisi olması ve içeriğindeki bazı vitamin ve mineraller sebebiyle cildin parlaklığını arttırması gibi faydaları kısaca geçiyorum.

Bu arada süt arttırıcı etkisi var demiştim ancak bu inülin denen maddenin bir de olumsuz özelliği var. O da gaz yapıcı olması :)) Yararlı bakterilerimizin mutluluk taklalarını hissedeceğiz dediğimde bunu demek istemiştim :)) Süt veren anneler eğer sütleri yeterliyse boşa bebişleri bu gaz bombardımanına tabi tutmasın derim. Yoksa minik sırtlarına masaj yapan babalar ne güne duruyor? :))  Yani bunca faydayı elde etmek istiyorsanız buna da katlanacaksınız demektir. Ay istemem o zaman dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama yukarıda saydığım faydaları çok çok az yiyecekten sağlayabiliyorsunuz. Bağırsaklarınızın mutluluğu, sizin mutluluğunuz unutmayın.

img_7877

 

MALZEMELER

  • 700-800 gr yer elması
  • 5 küçük boy havuç
  • 1 büyük soğan
  • 2 diş sarımsak
  • Zeytinyağı
  • 1 çay bardağı pirinç
  • Tuz – şeker
  • 1 küçük portakalın suyu

 

img_7852

img_7855

 

HAZIRLANIŞI

  1. Genişçe bir tencerede ısıttığınız kaliteli zeytin yağında küp küp doğranmış soğanları kavurun.
  2. Yuvarlak doğranmış havuçları ve minik doğradığınız sarımsakları ekleyin.
  3. Havuçlar iyice sotelendikten sonra 1 çay bardağı pirinci ekleyin. Ve pilav yapar gibi kavurun.
  4. Üzerine iyice temizlediğiniz ve yer elmalarını koyun. (Yer elmalarını boyutuna göre hiç ufaltmadan direk kullanabilirsiniz)
  5. Yaklaşık bir dakika beraber karıştırdıktan sonra malzemelerin üzerine çıkmayacak şekilde su ekleyin.
  6. Tuzunu ve bir yemek kaşığına yakın şekerini ilave ettikten sonra kapağı kapalı olarak pişirin.
  7. Yaklaşık 15-20 dakika sonra (suyunu baya çektikten sonra) taze sıktığınız portakalın suyunu üzerine gezdirin.
  8. Bu şekilde de 5 dakika pişirdikten sonra ocağı kapatın ve soğumaya bırakın. (Limonla servis edin)

 

img_7873

 

Afiyet Olsun.

 

Fotoğraflar: Tuğçe TÜZÜN

EV YAPIMI GRANOLA

Çeşit çeşit reçellerin, peynirlerin, sucukların, pastırmaların olduğu uzun uzadıya yapılan kahvaltıları bırakalı yaklaşık 6 ay olmuştur. Evet güne iyi bir kahvaltı ile başlamak benim de tercihim ama o yağına ekmek bandığınız sucukla yada peynirin üstüne yerleştirdiğiniz jambonla değil. Bir kere işlenmiş şarküteri ürünlerinden sucuk-salam-sosis gibi şeyleri hayatımızdan tamamen çıkardık. Sucuk nadiren özlense de salam sosis evin kapısından içeri giremiyor. Peynir meraklısı bir aile olarak keçi peyniri başta olmak üzere her çeşidini kullanıyoruz. Annemin özenle yaptığı reçeller ise raflarımda süslü fiyonkları ile dekor oluyor. Aman duymasın ama, onları da değerlendireceğim vakitler olacaktır. Mesela bugün vereceğim granola tarifimde yoğurdun üzerine sevdiğiniz bir reçelden damlatabilirsiniz. 

Ben granolayı en pratik genişçe bir tavada yapıyorum. Bu ölçülerde hazırladığım malzeme bize bir hafta boyunca yetiyor. Genellikle çoğu sabah, ev yapımı granolayı yine kendi mayaladığım yoğurt ile karıştırıp yiyorum. Bazen istediğim bir meyve ekliyorum. Bu zamanlarda artık tükenmiş olan kokulu kırmızı üzüm favorim. Ben daha öncesinde bolca alıp buzluğa atmıştım. Ama isterseniz muz dilimleri veya elma parçaları da güzel oluyor. 

Tarife gelirsek;

img_7694

 

MALZEMELER

  • 200-230 gr yulaf
  • 60 gr çiğ kaju
  • 50 gr çiğ badem
  • 30 gr çiğ kabak çekirdeği içi
  • 2 yemek kaşığı kurutulmuş gül yaprakları
  • 1,5 tatlı kaşığı tarçın
  • 2 yumurta beyazı
  • 2 dolu yemek kaşığı bal
  • 1 çay kaşığı hindistan cevizi yağı
  • 1 çay kaşığı vanilya özütü
  • 1 yemek kaşığı chia tohumu

 

img_7704

 

HAZIRLANIŞI

  1. Yumurtaların beyazını bir kaseye alın. Üzerine bal ve vanilya özütünü ekleyip çırpın.
  2. Genişçe bir tavada hindistan cevizi yağını eritin.
  3. Yulafı tavaya döküp kavurmaya başlayın. Bir süre sonra tarçını koyun.
  4. Biraz kavrulduktan sonra istediğiniz boyutta küçülttüğünüz çiğ kajuyu ekleyin ve kavurmaya devam edin. 
  5. Badem ve kabak çekirdeklerini de ekleyip 2-3 dakika daha kavurun.
  6. Gül yapraklarını ekleyin. 
  7. Malzemelerin kavrulmuş kokusu duyulduktan sonra ballı yumurtalı karışımı ekleyin ve iyice karıştırın.
  8. Tavadaki tüm malzemenin üstüne bastırarak karışımın sıkışıp yapışmasını sağlayın. Bu sırada ateşi kapatın.
  9. En üste chia tohumlarını serpin ve kaşıkla biraz daha bastırın.
  10. Soğumaya bırakın.

 

 

img_7722

Ben bazen kendime torpil yapıp fırınlanmış hindistan cevizi cipslerinden de koyuyorum en üstüne. Ayrıca gül yapraklarını da koymak zorunda değilsiniz. Ama sabahları yoğurdumun üstünde mis gibi kokan gül yaprakları görmek hoşuma gidiyor. :)) Sabah kahvaltıda, öğlen mideniz kazındığında, ya da gece gece karnınız acıktığında yiyebileceğiniz en masum ve de lezzetli şey bu. Bir kavanoz granola yapıp kaldırın, bakalım size kaç gün gidecek  :))

 

 

Afiyet Olsun.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

UBUD, BALİ

 

”Dağların ötesinden geliyorum dedi. Gören insanların topraklarından. İşte oradan, güneşe giden yoldan.” (Körler Ülkesi)

Sahip olduğunuz her şey için şükredin. Çocuklarınız için, eşiniz için, sağlığınız için, saksınızdaki çiçekleriniz için. Başınızı kaldırdığınızda görebildiğiniz kuşlar için. Şarkı söyleyebildiğiniz ve cırcır böceklerini duyabildiğiniz için. Sabah tanımadığınız birine “günaydın” deyin, bir anda mutlu olacaksınız. Bir kere yapın. İnsanlardan kaçmayın, somurtmayın. Birazcık gülümseyin, hepsi bu kadar🌻

Ubud, şükretmek demek bunu anladım. Her sabaha, her kahve çekirdeğine, her pamuk ipliğine ve hissedebildiğimiz iyi-kötü her şeye. Öyle güzel duygular ve farkındalıkla geri döndüm ki, devam ettirdiğim şehir hayatı sanılanın aksine beni daha az yormaya başladı. Önceden olsa geri dönünce üzülür, metrobüse biner sıkılır, en sevdiğin mekanlarda oturacak masa arar strese girerdik. Şimdi daha kabullenmiş ve nerede yaşamak zorunda olduğumuzun farkında olarak döndük. Nefes alabilmek için önce oksijeni solumamız gerektiği gibi ”iyi yaşamak” için bardağın dolu tarafını görebilmeyi öğrenmiş olarak geldik. Trafikten, kalabalıktan ve yorucu her şeyden iyi bir taraf keşfedebilmek. Veya bazı şeyleri olduğu gibi kabul edebilmek, her daim şikayet etmekten daha verimli ve yaşanılabilir kılmaz mı hayatı? İşin felsefe kısmına girmeyeceğim elbet, bu yüzden Bali yazısının devamı olan Ubud için söze başlıyorum.

Sırada şu çok ünlü, dünyanın en pahalı kahvesi olan Luwak Coffee için bir tadım merkezine geliyoruz. Kahve çekirdekleri, vanilya, kakao ve birçok özel bitkinin ağaçlarını tanımakla başlıyoruz. Bu özel kahvenin yaratıcısı minik sansarları görüyoruz kafeslerde. Farklı aromalarda kahve tadımı yapıyoruz. Luwak Coffee hariç tüm tadımlar ücretsiz. Luwak ise 5$

Satın almak isterseniz 50gr’ı 60 tl falandı. Biz almadık. Aldığımız birkaç çay çeşidi ve kahve alışverişleri için bile tüm Bali alışverişlerine yaklaşacak tutarda ödeme yaptık. Sanırım en pahalı harcamamız burada oldu :((

Sırada  Pura Gunung Kawi var. Burası çok büyük bir kutsal mekan. Yine içeri girerken sarong bağlıyorsunuz belinize. Bu tapınağın içindeki hava inanılmaz pozitif ve sakin. Gerçekten huzurlu bir mekan. Bunu kemiklerinize kadar hissedebiliyorsunuz. Aynı zamanda Kutsal Su Tapınağı denilen bu tapınakta birçok çeşme var. Kadınların ve erkeklerin çeşmeleri farklı. Bazıları bu çeşmelerin altına girerek yıkanıyorlar. Dilek diledikten sonra havuzun içine bozuk para atmak adetten. Yanımızda hiç bozuk para olmadığı için bir önceki hıdrellezde kurdele ile sarılmış uğur paramızı söküp attık Ali’yle. Arya’ya bunu açıklamakta zor oldu tabi. Bu para neden kurdeleli, havuza ne atıyorsunuz? :))) Umarım dileğimiz tepetaklak olmaz :))

Arya’nın bizi son olarak götürdüğü Tegalalang Rice Terrace, inanılmaz güzeldi. Bali’de heryer pirinç tarlası ancak burası için en gösterişli olanı diyebiliriz. Çok erken saatte gelebilirseniz daha sakin fotoğraflar yakalayabilirsiniz.

 

 

Blue Karma Hakkında

Otele vardığımız pilimiz bitmiş, hava kararmıştı. Fakat bahçeye girer girmez bir anda canlandık :)) Evet bekar arkadaşlar; balayında nereye gidelim nerede kalalım dediğinizi çok sık duyuyoruz. Size vereceğimiz cevaplardan 2.si Blue Karma Ubud oldu. Birincisi için; tıklayın ;)) Burası küçük, yeterli, sevimli, sakin, kolay ve rahat bir butik otel. Otel full dolu iken bile havuzda yalnız olabilmek bir lüks. Nasıl oluyor, bizde anlamadık.

Otel genel alanında restoran, havuz, resepsiyon ve odalara ulaşım çok rahat. Avista Hideaway gibi dolambaçlı değil. Odalar bir harika! Farklı boyutlardaki bungalow da sabah uyanır uyanmaz kapımızı açtığımızda terlik giyme zahmetine girmeden çimlere basmak. Birkaç adım attıktan sonra otelin bitişiğindeki pirinç tarlasına günaydın demek ve verandada ormana doğru sabah yogası yapmak. Anlatamayacağım kadar mutluyduk. Her sabah taze bir gün olduğu kadar, mutlu bir gündü. Gün, 6:15 te doğuyordu ve tüm ada bu saatte uyanıp güne başlıyordu. Bir insan nasıl bu kadar enerjiyle uyanır? Uyanır uyanmaz yapraklardan süzülen gün ışığını yüzümde hissettiğimde yaptığım şey; güneş dansı yapmaktı. Gülebilirsiniz 🙂 Ama bana göre bu; kesinlikle mutluluğun göstergesiydi. İnsan ancak çok mutluysa sebepsizce dans eder, değil mi? :)) Her sabah çimlere basıp koşuşturmak, bazen görevliler tarafından yakalanmama sebep oluyordu. Karşılıklı gülümsemeler, kıkırdamalar, good morning ler havada uçuşuyordu. Ne güzel bak, mutluluk bulaşıcıymış!

Monkey Forest

Bugün çok ama çok meraklı bir yere gidiyoruz :)) Kutsal maymun ormanı! Monkey Forest, Ubud merkeze çok yakın bir bölgede. Merkezden yürüyerek gidilebiliyor. İçeri giriş cüzzi bir ücretle. Girdiğiniz gibi irili ufaklı maymunlarla karşılaşıyorsunuz. Muz satan bir stant var, muz alın ama hemen çantanıza koyun. Görürlerse hemen size doğru koşuşturuyorlar. Panik olabilirsiniz :))  Buraya Ali’nin panik videolarını eklemeyi çok isterdim ama neticede kocam :)) Minik olanları gözünüze kestirin ve çantanızdan muzu çıkartıp elinizde tutun. Hiçbir kötülük yapmadan üstünüze çıkıp muzu alıp iniyorlar :)) Amaç sadece muza ulaşabilmek 🙂 Bununla ilgili bir videomu buraya iliştiriyorum, izleyiniz 🙂

Sari Organic Yolunda

Ertesi gün, Ubud’a gelmeden önce araştırarak bulduğumuz ve çok tavsiye edilen bir restoranı görmek için yollara koyuluyoruz. Burası merkez de değil, hatta yol üstünde bir yerde de değil. Haritadan baktığınızda pirinç tarlalarının orta yerinde bir yer gibi duruyor. Ne şanslıyız ki otelimizden buraya giden bir patika yol mevcut. Genelde sadece bir kişinin yürüyebileceği genişlikteki patikayı yayalar, bisikletliler, bazen de motorlar kullanıyor. Tabi ki en başta Ali’nin tereddütleri vardı. Ama ben Japonya’da bile en gizli tapınakları elimle koymuş gibi bulan biri olarak kendime güveniyorum. Ve tabiiki telefonumun navigasyon mucizesine :))

Yürüdükçe patika güzelleşti. Yürüdükçe harika villalar, minik resim galerileri ile karşılaştık. Yeşilin elli tonu, okula giden sırt çantalı minik balililer ve bisikletle işine giden amcalar teyzeler gördük. O kadar çok yürüdük o kadar yorulduk ki, yorgunluk-mutluluk birbirine karıştı. Burası Ubud’un çekirdeğiydi ve diğer her yer buradan büyümüştü. Burası sanki Alice’in içine düştüğü çukur gibiydi. Ördekler, kulübeler, cafe mi meditasyon evi mi karar veremediğimiz mekanlar, sükunetle enerjinin karma karışık hissi vardı. Üzerinde yürüdüğümüz patikanın bu dünyada asla ve asla var olmayacak kadar ruhani olması garipti. Eğer biz Alice harikalar diyarındaysak, lütfen kimse bizi bu çukurdan çıkarmasın!  Hissettiğimiz tam olarak buydu. Eğer bu patikayı keşfetmemiş olsaydık, Ubud bizim için biraz daha farklı olabilirdi.

Kim burada yoga yapmak istemezki? Babam buradan geçiyor olsaydı eminim o bile isterdi :))) Sonunda istediğimiz yere ulaştık. Ve pirinç tarlasına sarkan balkondaki bir masaya kurulduk.

Ubud Merkezde harika bir nilüfer bahçesi var. Gizli biraz. Ama kime sorsanız gösterirler. Gezmeden geçmeyin.

 

Yine gelmeden önce merak ettiğimiz yerlerden biri de Goa Gajah Temple’dı. Fil tapınağı olarak da geçiyor. İlginç bir mağara. İçi küçücük. Görünce bu mu yani dedik ama dışı gerçekten orijinaldi. Buraya da otelden taksi ayarlayarak ve gezi boyunca bizi beklemesini söyleyerek gittik. Bali’ye gelip yapmadığımız için çok ama çok üzüldüğümüz şey neydi? Kesinlikle ağaç oymacılığı üzerine yeteri kadar yer gezmemiş olmamız. Bunun için ayrı bir bütçe ayırarak buraya gelmek gerekli. O kadar iyi sanatçılar ki, yaptıklarını görmeniz gerek. Kapılar, masalar, sehpalar farklı birçok büyük ev eşyaları. Evinize gönderim konusunu sakın dert etmeyin, her şeyi düşünüyorlar. Sadece acele etmeyin yeter.

Gootama Sokağı

Ubud merkezde barlar sokağı gibi bir sokak var. İsmi Gootama. Bu sokaktaki tüm restoranlar harika. Hepsini tek tek yazamasam da (bir çoğuna girdik) keyifliydi. Fakat yoğun saatleri var. Özellikle akşam yemeği saatlerinde bunların birçoğu full oluyor. Mesela tripadvisor mükemmellik sertifası olan Biah Biah için öğlen saatlerini tercih etmiştik. Ayrıntılı halini Bali Food yazısından okuyabilirsiniz.

Ve yine aynı sokakta bitişik restoran. Burada harika ballı, çubuk tarçınlı özel karışım bitki çayları var. Dikkat edin, bazen çubuk tarçınlara karıncalar ortak olabiliyor.

Her şeyiyle kalbimizi kazanan Bali ve özellikle Ubud… Tavsiyeler konusunda yine Ebru’ya ve Nihan’a teşekkürler. Buradan yolu geçenler olarak onlarda kalplerinden bir parçayı Ubud’da bırakmışlar. Tüm Ubud severlere ortak dileğim, yolumuz en kısa zamanda tekrar düşsün inşallah! Hatta hep birlikte :))

Teşekkürler: Nihan Küfteoğlu Cengiz, Ebru Koru

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

Video:

BALI FOOD

Bali’de ne yenir? 

Continental food istediğiniz anda kurtarıcınız olabileceği gibi Bali yemeklerini ısrarla denemenizi tavsiye ediyorum. Biz Bali’de bulunduğumuz süre zarfında 2-3 öğün dışında genelde bali yemeği tercih ettik. Her denediğimiz çeşitte apayrı lezzetlerle karşılaştık. Bazen Balice yazılmış yemek isimlerinden şansımıza güvenerek seçim yaptığımızda şaşkınlık veren lezzetler tattık.

Bali food

Otelimizin menusunde bol seçenekli Smoothieler ve çeşit çeşit sağlıklı içecekler vardı. Enerji veren, detoks yapan yada bol lifli. Bali’de içtiğim o nefis smoothielerin tadı hala damağımda. Ayrıca çok ciddi bir Raw Food çılgınlığı var burada. İnanılmaz lezzetler çıkarıyorlar ortaya. Keşke, keşke daha fazla kalabilseydik de hücrelerimiz organik ve sağlık dolu besinlerden çılgına dönebilseydi. Bali’ye gitmeden uzun bir süre önce kendimi sağlıklı beslenmeye adayan ben’e harika bir jest oldu. Şımardım, keyiflendim, zenginleştim.

Şunu yazmadan geçmeyelim; içtiğiniz içeceklerin tamamı tazecik, sipariş anında sıkılmış olması bali food için en önemli kriter. Tüm smoothie lerin gerçek hindistan cevizi suyu yada sütü ile karıştırılmış olması bunların ne kadar kıymetli olduğunun göstergesi. Ülkemizde böyle tazecik tropik meyveler bulmak elbetteki zor, bulunsa bile fiyatları Bali’de bulunanların en az dört katı olurdu. Biz bulmuşken biraz fazla kaçırmış olabiliriz 🙂

Kahvaltı seçeneği dersek, Sari Organic’i ısrarla tavsiye ederim. Bir kere ulaşmak için o fosforlu yeşil pirinç tarlalarının arasından geçmeniz gerekli. Sabah güneşi Ubud’da bir harika. Sari Organic’in ayrıntılı fotoğraflarını Ubud yazısında yayınlayacağım.

Bali Food

Ubud’da Birkaç Cafe Önerisi

Evet Ubud’da sushi de yedik. Ve çok lezzetliydi :)) Biah Biah da yediğimiz muz yapraklarından yapılmış minik kasecikler şaşırtan lezzetlerdendi. Bizim pilav üstü tavuk dediğimiz tarzda yapılan pirinç üzerine biber ve soğanla sotelenmiş tavuk çeşitli baharatlarla tatlandırılmıştı. Yanına da karides cipsleri ve tabii ki taze smoothies 🙂 Laba Laba’da yediklerimiz ise Bali tatili boyunca en şaşırtıcı olanı ve en ucuzuydu. Ali, mis gibi bir Balık çorbası istedi. Tadına bakınca bende kaşıkladım da kaşıkladım 🙂 Eğer giderseniz, caddeye bakan masaya oturup o çorbayı mutlaka için. Tripadvisor mükemmellik sertifikalı Biah Biah, ucuz ama leziz Laba Laba, Raw cenneti Atman Cafe, hayatınızda yiyebileceğiniz en zararsız blueberry raw cake için ise Kebun’a uğramayı ihmal etmeyin. Hepsi yoga malzemeleri shoplarının inci gibi dizildiği Hanoman Caddesi üzerinde. Umarım Ubud belediyesi kaldırımlara bir el atmıştır da restoranlar arası yürüyüşleriniz bizden daha rahat geçer.

Pirinç; tüm Asya ülkelerinde olduğu gibi ana yemek. Pirinçten çok çeşitli lezzetler yaratmayı elbetteki iyi biliyorlar. O kadar çok yiyorlar ve seviyorlar ki her yer pirinç tarlası olsa bile yine de yettiremiyorlar. Pirinç, pirinç, daha çok pirinç lazım. Bali food, pirinç demek.

Pirinç yemekten sıkılmayacaksınız ama oldu ki sıkıldınız, canınız et tavuk da istemiyor. Hatta o güzelim değişik salatalar da çekici gelmiyor ve yaramazlık yapmak istiyorsunuz. O zaman hadi Mamma Mia’ya gidelim. Odun ateşinde pişirilen onlarca çeşit pizza ve mis gibi tazecik el yapımı makarnalar var. Yalnız uyarayım… Seçemeyeceksiniz! O sebepten çok ama çok aç gidip, birkaç çeşit farklı pizza veya makarna deneyin. Başlangıç olarak sakın ha sakın bruschetta larından istemeden etmeyin. Domatesi ağzına sürmeyen Ali, büyük bir iştahla bruschetta yedi.

Bali bizi her şeyde olduğu gibi yemek, içmek konusunda da defalarca mutlu etti.

Yaşasın Bali Food… Yaşasın Raw Food… :)))))

Afiyetle.

 

 

PUMPKIN CASSEROLE (BALKABAĞI GÜVECİ)

Büyük bir istekle yoğun şekerli, baldan tatlı lezzetler yemek isteyen arkadaşlarıma bol şekerli bir tarif sunmaktayım. İsmi Balkabağı güveci olarak görülüp tuzlu bir tarif olarak algılansa da aslında bu bir tatlı tarifi. İçeriğinde balkabağı bulunması sayesinde besleyici ve sağlıklı hale getirilse de yine de çok heveslenmeyin, neticede içinde işlenmiş şeker mevcut. (hiç sevmeyiz dimi) Bizim için ne kadar hiç şeker o kadar çok sağlık, o kadar temiz hücreler, o kadar genç bir cilt, unutmayın!

Kısaca Balkabağının faydalarından bahsedecek olursak;  demir, potasyum, kalsiyum, fosfor gibi önemli minarelleri de içeriğinde barındırır. Demir sayesinde kansızlığı önlemeye yardımcı olur.

İçeriğinde bulunan A vitamini sayesinde deri ve hücre yapısının yenilenmesinde etkilidir.

Renginden de anlaşılacağı üzerine yoğun beta karoten içerir. Beta karoten iyi bir antioksidantdır ve vücudun bağışıklığını arttırdığı gibi hücrelerin sağlıklı yenilenmesine de destek olur. Özellikle yaz başlangıcına cildimizin beta karoten almış olması güneşin kötü etkilerine karşı bir kalkan görevi görebilir. Korkutucu güneş yanıklarından koruduğu gibi uzun süreli bronzluk için de yardımcı olur.

Yoğun lif içermesi nedeniyle kabızlık sorunu yaşayanlara da sıklıkla önerilir.

Balkabağı’nın çekirdeği tamamlayıcı tıp ta prostat için kullanılmakta ve hastalığın ilerleme sürecini durdurmaktadır.

Eşiniz, çocuklarınız ve kendiniz için tüketebileceğiniz değerli besinlerden biridir.

 

MALZEMELER

4 dilim soyulmuş doğranmış balkabağı

2 yumurta

1 çay bardağı süt

50 gr eritilmiş tereyağ

2 çay bardağı hindistan cevizi şekeri (yoksa esmer şeker)

1 tutam tuz

2 damla vanilya özütü


ÜZERİ İÇİN;

150 gr Pikan Cevizi veya 150 gr Badem

1 çay bardağı hindistan cevizi şekeri (veya esmer şeker)

60 gr eritilmiş tereyağ


HAZIRLANIŞI

Balkabaklarını yumuşayıncaya kadar haşlayın.

Yumuşamış ve soğutulmuş balkabaklarını bir çatal yardımıyla ezdikten sonra yumurtalar, süt, tereyağı, tuz ve vanilya ile karıştırın.

Karışımı bir borcama veya fırın kabına boşaltın.

Robotta ceviz veya bademi çok ince olmadan parçalayın. Bir kaseye alın.

İçine şekeri ve erimiş terayağını ekleyip karıştırın. Bu irmik gibi dağılan bir kıvamda olmalı.

Son olarak bu karışımı da eşit miktarda balkabaklı borcamın üzerine serpiştirin.

Önceden ısıtılmış 250 °C fırında 20-25 dakika pişirin. Üzerinin yanmamasına dikkat edin.

Balkabağı güveci ni sıcak olarak, üzerine vanilyalı dondurma ekleyerek servis edin.

Afiyet Olsun 🙂

 

Fotoğraflar : Tuğçe TÜZÜN

Tarifi Kaydedin ⇓

UNSUZ ŞEKERSİZ HURMA TOPLARI

Hurma Topları tarifine geçmeden önce faydalı birkaç şeyden söz etmek istiyorum. Bize ne oldu da rafine şekerin vücudumuza zararını onlarca yıl geçtikten sonra anlayabildik? Sanıldığı gibi şekerin sadece bel çevresine değil en çok beyne ve diğer organlarımıza zarar verdiği ortada. Şimdiye kadar şekerin vücudumuza verdiği hasarı engelleyebilecek bir ilaç icat edilmedi. O zaman neden hala ısrarla, bile bile o iki kesme şekerini çayımıza karıştırıyoruz?

Doğru beslenme konusunda çok ama çok güvendiğim Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun kitabından birkaç küçük bilgi aktarmak isterim sizlere;

Şeker’in en sevdiği şey, vücutta en çok bulunan protein olan kollajene saldırmaktır. Kollajen cildin ve eklemlerin ana maddesidir.Sarkan cilt, kırışıklıklar, selülit bu sebeple olur.
Kollajen dışında damar çeperi hücreleri,iç organlarındaki düz kaslar, bağışıklık hücreleri, akciğer, böbrek, karaciğer, beyin hücrelerini sever.
Yani damar sertliği, böbrek hastalığı, alzheimer gibi ciddi hastalıklarda glikasyon hasarına bağlıdır.
Şeker, uhu gibi, kendini vücut proteinlerine ve lipidlere yapıştırır. Bu yapışma sonucu iki tarafında doğal yapısı bozulur.
Aynı şekilde bu türden bir bozulma sonucu oluşak AGE’lere ‘karamelize’ sözü de tam olarak uymaktadır. İşlemden geçmiş, fazla ısıtılmış, kızartılmış ürünler buna örnektir.
Bu sebeple yemekleri düşük ısıda, 40 derecenin altında, yavaş ve uzun sürede pişirmeli ya da buharda haşlamalıyız.

Fazla şekerli yediğimizde halsiz ve güçsüz hissettiğimiz olur. Şekerin yıkım ürünlerinden biri asit aldehit denen bir son üründür. Asit aldehit yorgunluk yapar, net düşünmeyi zorlaştırır. Karaciğer ise bu asit aldehiti alkole çevirerek arttırır. Hepimiz alkolün zararlarının farkındayız. Fazla şekerin fermante olması sebebiyle oluşan asit aldehit ve ondan oluşan alkol de aynı zarara sahiptir. Çok tatlı yedikten sonra hissettiğimiz sarhoşluk, konsantre olamama ve uyuşukluk halinin yüksek insülin dışında bu durumla ilgisi vardır.

Buradan da anlaşılacağı üzere şekerin vücuda hiçbir mutlu ve pozitif etkisi yoktur. İlk yediğin andaki psikolojik mutluluk çok uzun sürmeden kendini yorgunluğa ve halsizliğe teslim eder. Kandırılmışızdır, hemde çok fena. Kanımıza karışan fazla şeker vücudu asitlendirir, asitlendirir ve hücreleri yeterince tahrip ettikten sonra amacına ulaşır.

Ali’nin bazen söylediği şey; ”ah şekerim düştü, bugün hiç tatlı yemedim, biraz yesem iyi olacak.”  Sakın ola bu kandırmacayı kendinize ve sevdiklerinize yapmayın. Öyle ki marketten aldığınız paketli ürünlerde öyle çok gizli şeker var ki inanamazsınız. Ayrıca Ali’nin sabah yediği yulafta da gayet çok miktarda meyve vardı. Ve meyvede de fruktoz isimli küçümsenmeyecek ciddilikte şeker bulunmaktaydı. Ali’nin yediği yeşil salata, kemirdiği mısır, severek yediği patates yemeğinde de şeker vardı. Bu sebeple ekstra işlenmiş şekere neden gerek var? Bence yok. Ama illa arada canımız tatlı bir şeyler isterse yenilebilecek farklı seçenekler mevcut. Geliştirmek tamamen sizin elinizde. Ben kendi kurtarıcı tarifimi paylaşıyorum, hurma topları. Bunu Ali’de bende, ikram ettiğim diğer birçok kişi de sevdi. Hem rafine şeker içermiyor hem de un kullanılmıyor. Ama tadı incirli brownie ye benziyor.  (tarifte incir de yok) 🙂 Pişmeden, çiğ kullanılması altın bonus!

 

MALZEMELER

3/4 su bardağı çiğ badem
1/4 su bardağı çiğ kaju
12 adet hurma
1 tatlı kaşığı hindistan cevizi yağı
1 yemek kaşığı çiğ kakao
1 tatlı kaşığı keçiboynuzu tozu
2 damla vanilya özütü

 

 

HAZIRLANIŞI

Badem ve kaju’yu un haline gelene dek rondodan geçirin.
Daha önceden 10 dk sıcak suda bekletilen ve çekirdeklerini çıkardığınız hurmaları ekleyin.
Hindistan cevizi yağı, vanilya özütü,keçiboynuzu tozu ve çiğ kakaoyu da ekledikten sonra rondoyu tekrar çalıştırın.
Eğer kıvamı çok karışamayacak kadar katı ise yarım kahve fincanı su ekleyebilirsiniz.
Karışımdan ceviz büyüklüğünden toplar yuvarlayıp çok üst üste gelmeyecek şekilde bir kaba alın ve buzdolabında en az 1,5 saat bekletin.
Hurma topları hazır :))

 

Hurma topları tarifi

 

Ellerinize sağlık, afiyet olsun 🙂

 

  • Referans: Ayşegül Çoruhlu – Alkali Diyeti

 

Fotoğraflar : Tuğçe Tüzün

 

BALAT’TA BİR GÜN

Ankara dönüşü uçakta vakit geçirmek için açtığım SkyLife ‘da Balat yazısını görünce hafta tatilindeki aktivitemiz belli oldu 🙂 Balat’ı arada bir ziyaret ederim. Yeni dönüşüm sürecinde olan bu bölgenin çok daha fazla misafir hakettiğini düşünüyorum. O güzelim tarihi doku korunarak nasıl güzelleştirilir, sokaklarda nasıl kaybolunur, hakkını veren yokuşlarını tırmanırken nerelerde soluklanılır az-çok biliyorum. Bu sebeple bu yazı da birkaç durak, bolca fotoğraf  ve nefis sokaklar göstereceğim size. Balatta bir gün ‘e başlayalım.

img_5807-vert

 

Fotoğraf makinenizi veya telefonunuzun kamerasını sürekli açık tutun. Her köşe dönemecinde bir kapı, minik bir kedi veya sokak sanatçılarının işlediği renkli duvarlar görebilirsiniz. Binaların eski güzelliklerini izlerken boynunuzu arada bir dinlendirin 🙂

 

 

Balatta Kahve Molası

Sokaklarda istediğiniz kadar kaybolabilirsiniz, göreceğiniz her manzaranın fotoğraf anlamında sizi tatmin edeceği garanti. Vodina Caddesi, sıralanmış güzel kafeleri ve eskici dükkanları ile en kalabalık cadde. Kalabalık dediysem de sizden hariç birkaç meraklı fotoğraf sever, esnaf ve sokak kediler 🙂 Esnaf  çok şeker, yardımsever. Sohbet keyifli. Kahvesini tatmadan geçmemeniz gereken ilk durak Coffee Department.

Kullandıkları tüm kahve çekirdeklerini kendileri ithal edip kavuruyor. Gerçek bir mahalle kahvecisi, çok sade bir o kadar da rahat. Göz yormayan bir dekoru var. İyi kahve içebilmek için tek yol Karaköy değil, inanın 🙂 Balatta bir gün kahve molası için çok seçenek var.

 

Coffee Department’ten çıktıktan hemen sonra yine aynı sırada Vintage ürünlerin satıldığı harika bir dükkan var. İsmi, Kulis. Adından da anlaşılacağı gibi tiyatro ve dizi oyuncularına kostüm tedarik ediyor. Sıcakkanlı sahibi Sinan, biz dükkandan çıkamayınca hemen kahve ikram etti. Elinde çok orjinal parçalar var, öyle güzel bir kışlık kaban aldım ki değmeyin keyfime 🙂 Uğramadan geçmeyin bence.

Acıkırsanız Cafe Vodina‘da ev yapımı mantı yiyebilirsiniz. Burası aynı zamanda Balat Kültür Evi olarak geçiyor. Üst kattaki sergiyi dolaştıktan sonra arka bahçede soluklanabilirsiniz. Yemek için bir başka seçenek ise; bir esnaf köftecisi olan Köfteci Arnavutİlgili yazım için tıklayın. Bir ön paralel ana caddede olan köftecinin saat 16:30’a kadar açık olduğunu unutmamak gerek.

 

Maison Balat

Şimdi sizi gerçek anlamda ‘evinizde’ hissedebileceğiniz bir yerden bahsedeceğim. Ayağınızın altında halı, başucunuzda harika bir aydınlatmanın olduğu sayfalarca kitap okuyabileceğiniz bir yer, Maison Balat. Eğer sizde benim gibi eski düşkünüyseniz buradan çıkmak istemeyebilirsiniz. Sahibi Cenk, birçok özel parçayı Fransa’daki eskicilerden bulup getiriyor. Sandalyelerden fiskos masalarına, çeşit çeşit metal kutulardan kilim ve halılar aklınıza gelecek birçok eski şey mevcut. Dükkan sahibinin kendi yaptığı resimler, vazo, emaye çaydanlıklar ve lambalar..  

Mini minnacık dükkanın içinde kendimizi kaybettik. Çay içtiğiniz çay tabakları, kek yediğiniz tabaklar, burada her şey satılık. Hangi güzelim köşede kahvenizi-çayınızı içeceğinizi seçmekte zorlanabilirsiniz 🙂  Kıyıl kıyıl dağılan kurabiyeler eşliğinde çayımızı içerken satın alacaklarımızı sıraladık karşımıza. Balatta bir gün yine yine gelip keyif yapmak için en ideal yerlerden biri.

Bunların yanında azıcık yukarılarda, merdivenlerden oluşan bir yokuş var. Buradan manzara eşliğinde ulaşılan, Haliç’e hakim, mimarisi ve heybetiyle şaşırtan Fener Rum Lisesi‘ni görmeden asla ve kata dönmemelisiniz. İstanbul’da görülmesi gereken özel yapılardan biridir. Fotoğrafını eklemiyorum, google layınız. Hatta gidip gözlerinizle görünüz. Sadece bir alt fotoğrafta binanın tepesindeki saat görülebiliyor. Umarım bende bir gün bahçesine girebilir hatta okulun içini gezebilirim.

 

 

 

Şimdi bu yazıyı klavyeme tıktıklarken salonumdaki el örgüsü yün kilimin tadını çıkartıyorum. Çıplak ayaklarımla bastığımdaki yaşanmışlık duygusu eski eşyalara has bir özellik. Teşekkür ederim Maison, teşekkür ederim BALAT.

 

Fotoğraflar:  Tuğçe TÜZÜN – Yiğit Ali TÜZÜN

 

KÖFTECİ ARNAVUT, BALAT

Bazı şeyler gerçekten çok lezzetli. Hem lezzetli hem samimi bir yer Köfteci Arnavut. Aslında bir aile işletmesi. Pişiren, hesap alan, servis eden 3 kuşak ailenin bu zamana taşıdığı torunları. Burası bir esnaf lokantası. Hani öğleden sonra 2 gibi gelindiğinde birçok yemeğin sonu gelmiş olan, 4 buçukta kapanan, nefis çorbası, gerçek piyazı, kare köftesi ve bir tane daha dedirten tatlıları olan lokal yerlerden. Masası, taburesi, bardakları hiç değişmemesi gereken orjinallikte. Su şişelerinin vintage lığı beni benden alan kısmı :))  Servis süper hızlı. Ekmeklerin kalın kalın dilimlenmiş halleri babannemin mutfağında hissetmeme neden olmuş olsa da ocak başından laf atan Rizeli ağbi bizi kendimize getirdi 🙂 Çevremdekiler rahatsız olmasın diye sessizce Dedim ki; ”burası kaçta açılıyor?” Hafifçe eğilerek, aynı sessizlikle (ve gizlilikle) ”Yedide” dedi. 🙂 🙂 🙂 Hazır cevap ve eğlenceli, sağolsun, çok yaşasın.

Köfteci Arnavut

Fiyatlar, klasik esnaf lokantası kıvamında. Balat’ın tarihi sokaklarında gezip, karnınız guruldamaya başladığında kendinizi atabileceğiniz en salaş mekan.  Güzelim turkuaz masasında oturup acı sosa bandırarak köfte yemek için çok geç saatlere kalmayın, köfte kalmadı dediklerini duyarsanız üzülürsünüz sonra.  Bu arada yeri çok kolayda. Mürselpaşa Caddesi üstünde Çiçekli Bostan sokağın hemen başındaki köşede.

Köfteci Arnavut, Balat

 

Köfteci Arnavut  (Mavi Köşe Lokantası)

Mürselpaşa Caddesi, No: 155, Köprübaşı, Balat
Tel:0212
531 66 52