Düğün sezonunu Hatay’da açtık bu yıl 🙂 Hatay, Adana ya yakın olunca bir lezzet gezisinden alamadık kendimizi. Böyle olunca gitmeden 1-2 gün az yiyelim de orada telafi ederiz mantığıyla Hatay uçağına biraz midemiz boş bindik 🙂 Neredeyse uçaktan iner inmez Uzun çarşı’ya yol aldık. Hatay’da vaktimiz kısıtlı, ufak bir şehir turu ve yemek sonrasında düğün için hazırlık. Uzun çarşı, kapalı çarşımıza benzeyen ve yerel ürünlerin satıldığı, lokantaların olduğu bir çarşı. Mis gibi güneşte kurutulmuş biber salçasının kokusu, domatesin rengiyle yarışırken,gözümüz yan taraftaki künefecide 🙂 Evin 6 aylık salça alışverişini yaptıktan sonra sonunda karnımızı doyuracağımız Kasap’a ulaşıyoruz. Biraz şans eseri aslında. Dışarıdan bakıldığında bir minik bir kasap gibi duruyor. Fakat içeri girdiğimizde bir restoranla karşılaşıyoruz. İsmi: POC KASABI Siparişlerimiz belli. Bir tepsi bir kağıt kebabı :)) Hemen buz gibi bakır kapta ayranımız geliyor yanında yeşilliklerle. Off off diye diye yiyoruz afiyetle :))
Tıka basa doyduktan sonra sıra tatlı da. Onun içinde yine çarşı içinde közde pişirilen bir tatlıcının dükkan önündeki minik taburelerine oturuyoruz. O nefis künefeyi yerinde yedikten sonra yönümüzü Saint Pierre Kilisesine çevirdik. Dağın içine doğru taşlar oyularak oluşturulmuş minicik bir kilise burası. Görülebilir de görülmeyebilir de 🙂
Otele dönüp hazırlık yaptıktan sonra Hatay düğününün nefis mezeleri eşliğinde eğleniyoruz. Güneş ve Aline tekrar mutluluklar diliyorum canımlar 🙂 Yarın, Adana’dayız. Elimde lezzet dolu bir liste var 🙂 Sabahtan gece uyuyana kadar yemek yiyeceğiz :))
Sabah otelden ayrıldığımız gibi Adana’nın yolları taştan,sen çıkardın beni baştan edalarıyla yola koyulduk. Zaten mesafe 190 km civarında. Yani Adana’ya vardığımızda baya acıkmıştık. Kahvaltı mekanımız; Birbiçer Ciğer 🙂 Adana’ya göre ciğer için geç bile kalmıştık aslında. Yine her restorandaki gibi yeşillikler bol bol geldi masamıza, ayranda yine buz gibiydi. Bir porsiyon 7 şiş. Ciğerler nefis. Ye yiyebildiğin kadar, koy şişini kenara.
Biraz şehir turu lazım şimdi bize. Gelmeden bloglardan araştırmıştım biraz. Gezilecek birkaç yer var listemizde.
Adana Ulu Cami
Sabancı Merkez Camii
Taşköprü
Adana Merkez Park
Hepsi birbirine yakın. Zincirleme geziyoruz. Eğer vaktiniz varsa Arkeoloji Müzesini de gezin derim. Adananın simgesi Seyhan Nehri üzerindeki muhteşem Taşköprü gelenlerin fotoğraf çektirmeden gitmemeleri gereken yerlerden en önemlisi bence. Roma döneminden kalmış. Çok yakın bir zamana kadar araç trafiğine açıkmış ama artık kapatılmış. Bu köprü dünyada halen kullanılan en eski taşköprü olma özelliğini taşıyor. Tarihi değeri olan bu köprüden geçerek Merkez Camii ne doğru yürüdük. Oradan da Adana Merkez Parkı. Ben buranın böyle güzel olabileceğini hiç tahmin etmemiştim. 33 hektar büyüklüğündeki bu güzel parkın içinde gezmek,çimlerde yuvarlanmak, çiçekli bahçelerinde yürümek, havuzlu köprülerinden geçmek çok ama çok keyifliydi. Tertemiz, bakımlı ve zevkliydi. Ama yavaş yavaş susamaya başladık. Galiba lezzet listemize bakıp serinleme vakti gelmişti :))
Kazım Büfe
Vedat Milor’un Adana seyahatindeki en beğendiği noktalara göre listelediğimiz durakların 2.si Kazım Büfe. Gazipaşa bulvarı, Toros caddesi üzerindeki bu büfeye vardığımızda önünde gördüğümüz kuyruk daha denemeden lezzetini belgeledi aslında bize. Biraz sıra bekledikten sonra serin, tadı damağımda, kalbimi çalan MUZLU SÜT ‘üm geldi. Bir muzlu süt fanı olarak bu lezzete deli oldum desem yeridir. Sanırım keçi sütüyle yapılıyor. Ve bir porsiyonu 1,5 bardak olarak veriliyor. Bıyıklarda birikmiş süt herkesi gülümsetirken, Adana’da serinlemenin en güzel yolunu bulmuş bulunmaktayız. Kazım Büfe, en kısa zamanda yine gelicem bütün sütlerini bitiricem, görürsün!
En Lezzetlisi
Şimdi karnımız yavaş yavaş tekrar acıkıyor. Aslında açlık değil bizimkisi aç gözlülük. Elimizdeki listeye bakıp Şırdancı BEDO’ya doğru yürüyoruz. Buarada Adana’yı bugün yürüyerek dolaştık, hava iyiki fena sıcak değildi. Beyler ‘şırdan şırdan’ diye tezahüratta iken biz sevgili can dostum Sinem’le Adana’nın en eski kebapçısı Mesut’u arıyoruz. Şırdancı henüz hazır değil, masalar kuruluyor. Bu yüzden önce Mesut’a geçiyoruz.
Gezdiğimiz her yer esnaf lokantası kıvamında yerler. Lüks beklemeyin sakın. O tarz yerlerde var evet büyük caddelerde beyaz örtüler serilmiş masalarında kadehleri su doldurulmuş insanlar, servis edilen yemeklerini lokmalıyorlar, gördük. Ama bizim yediklerimizi yiyebilmek için ülkenin birçok yerinden insan bu şehre akın ediyor. Ellerine bu lokantaların adreslerini yazmış, sokak aralarında hatta sanayi içlerinde bu lokantaları arıyorlar. Lezzeti, ustalığı ün salmış lokantaların müşteri kaygıları yok. Fakat kaygıları yok diye de saygısından veya hizmetinden, güler yüzlerinden geri kalmamışlar. İstanbul da ve birçok büyük şehirde malesef bu sorun var. Eğer ismini sattığınız bir yer işletiyorsanız belli müşteri kitlesi rahatlama yaratabilir. Müşteri kaygısı olmayan kaba personeller isminize leke sürebilir.
Kebapçı Mesut, lezzet avcılarının iyi bildiği, kendini kanıtlamış bir halk lokantası. Ustası hakiki usta. Hatta birçok ustaya ustalık yapmış mezun etmiş ancak yine de onun gibi olamamış kimse. Gülen yüz ve samimi yaklaşımla kendinizi annenizin mutfağında en sevdiğiniz yemeği yerken hissedebilirsiniz. Boş tabağı uzatarak ”anne bir tabak daha” diyecek gibi olmanız muhtemel. Öyle de oluyor. Aç beyler şırdanı beklerken bizim tabaklarımıza sulanınca amca oradan ”vermeyin yahuu” diyor gülümseyerek 🙂 Bir süre sonra bizi orada bırakıp Şırdancı Bedo’ya gidiyorlar. Bizde fırsat bilip tam birer porsiyon daha isteyecekken amca yaklaşıp ”doymadınız değil mi? En iyisi ben size bir porsiyon daha getireyim” diyor tüm sevimliliğiyle. Hah, tam ağzımızdan aldın amcacığım, harikasın! :))
Storie Coffee Shop
Son olarak Toros Caddesinde bir cafe keşfettik. Çok eski değil aslında yeni bir cafe, konseptine bayıldık. Bize Karaköy’deki kahvecileri anımsattı. Fakat akşam çok geç bir vakitte geldiğimiz için kapanmak üzereydi. Yine de kahvelerimiz olurken işletmecisi bayanla biraz sohbet edebildik. Hergün güzel güzel sözler paylaşıyorlar kapının önündeki kara tahtada. İçeride neredeyse tüm günü geçirebileceğiniz rahat köşeler mevcut. Kahvesi leziz. Kurabiyeleride güzel görünüyordu. Bir dahakine gündüz ilk buraya geleceğiz 🙂
Net; Adana ülkedeki en iyi yemek kültürüne sahip bölgelerden biri. Bir gün yeterli. Eğer fırsatlardan ucuz uçak bileti aratırsanız mutlaka tercihlerinize Adanayı ekleyin. Kalmak zorunda değilsiniz. Havaalanı şehir merkezine oldukça yakın, sıkıntı yaşamazsınız. Gelin ve iyice doyun. Bide mutlaka Kebapçı Mesut’a gidip 2 porsiyon kebepla birazcık samimiyet yüklenin.
Sevgiler.
Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün
Sinem Güneş Sedef – Gökay Sedef 🙂
Tekrar yaşadım adeta! Klavyene saglik 😉
Süferdi:)
karnım acıktııı 🙂
Bir cukurovali olarak adanamizi çok güzel anlatmışsın cnm kalemine sağlık. .bir dahaki gelmene baraj tarafına da gidin esas eğlence orada.sevgi adası, dilberler sekisi ve en önemlisi küçük saatakımlar civarındaki çarşıya, mısır carsisina ve o güzergah uzerinde bulunan meshür sarı burma ve taş kadayıfi yeyin.Adanada en meşhur şey geceleri Çin lokantası denilen tablalarda satılan adana kuşbaşı ve cigerden oluşan gece yarısı dürümünden yemek..sevgiyle kal canm
Canım öyle güzel bilgiler vermişsinki, Adana konusunda aslında ne kadar eksik olduğumun farkına vardım. Zaten tekrar gelecektim,şimdi daha çok istedim 🙂 Verdiğin güzergah doğrultusunda Adanayı tekrar keşfedeceğim. Ve gitmeden hemen önce sana ulaşacağım ;)) Teşekkürler, sevgiler ♥